Allah'ı Sevdir Ondan Korkutma!

Ben çocuğum, bana Allâh’ı sevdir, bir de Kur’ân’ı öğret!.. Başka bir şey söylemene gerek yok. Çünkü vakti zamanı gelince, sevdiğimi üzmemek için elimde geleni yaparım. Çok sevdiğim için ihmal de etmem.

Küçükken yazın câmiye Kur’ân okumaya giderdik. Camiye giderken başımızı örter, eve gelince açar, sokağa çıkar oyun oynardık. Câmi hocasını görünce de utancımızdan kıpkırmızı olurduk. Bizi başı kapalı gören hocanın, bu hâlimizle görmesini istemediğimiz, utandığımız için... Yani görmese utanacağımız falan yok. Görünce utanıyoruz. Neden bana böylesi bir utama duygusuna sahipken, beni daima gözleyen bir Allâh’ın varlığı küçüklüğümde anlatılmadı. Hocamızdan bu kadar utanan bizler, Rabbimizden daha çok hayâ etmez miydik?

O yaz başımı kapattım. Ortaokula başladım. Yol boyu kapatıyor, okulda açıyoruz. Bir gün karar verdim, yol boyu başımı açsam kim görecek, babam nereden bilecek? Başörtümü çıkardım. Çantamın içine koydum. İçimde bir sıkıntı; öleceğim neredeyse. Hemen başımı örttüm. Aklıma ilk gelen babamdı. Ona ihânet etmişim gibi geldi.

ÇOCUĞA İSLAM ŞUURU VERMEK

Kalbimi hep yoklarım, neden babama ihânet ettiğimi düşündüm de Allâh’a değil. Çünkü öyle bir şuur verilmemişti. Îman taklitten ibaretti ve tahkîk hâline erişememiştim. Allâh’ın, o an ve her an beni görüp durduğunu idrak edemiyordum da, câmi hocası beni gördü diye utanıyordum. Bu hâlimi Allah görüp duruyor diye neden utanmıyordum?! Bu aslâ atlanmaması gerekli, çok önemli bir şuurdu. Bir şeyi Allâh’ın emri diye zorlamadan önce, Allah’ı sevdirmenin ne kadar önemli olduğunu hep düşündüm.

Ben çocuğum, bana Allâh’ı sevdir, bir de Kur’ân’ı öğret!.. Başka bir şey söylemene gerek yok. Çünkü vakti zamanı gelince, sevdiğimi üzmemek için elimde geleni yaparım. Çok sevdiğim için ihmal de etmem.

Bana Allâh’ı öğret. Namazı nasıl kılacağını sormak için Hazret-i Ali’nin peşinden denizde yürüyen; ibadet etmeyi bilmediği için kendisini dağdan yuvarlayan adam gibi olurum. Mânevî mertebesi ile Hazreti Ali’yi şaşkına çeviren, “Bildiğin gibi devam et!” sözüyle tasdik edilen âşık gibi... Çünkü bir kişi çok sevince, zaten sevdiğinin aşkından mecnûna döner.

Abdullah bin Mübarek Hazretleri, huzuruna gelen birine:

“-Allah Teâlâ’ya isyan ederek, O’nu sevdiğini söylemen acayiptir. Eğer sevgin doğru olsaydı, O’na itaat ederdin; çünkü seven, sevdiğine itaat eder!” buyurmuştur.

ALLAH'I SEVDİR ONDAN KORKUTMA!

Ben çocuğum, bana Rahman’ı anlat. Benim için neleri yarattığını, beni nasıl sevdiğini, koskoca Cebrail -aleyhisselâm-’a bile benim için nasıl secde ettirdiğini, âlemi nasıl benim hizmetime verdiğini… Bunları anlat bana...

Beni “Yakacak!” diye korkutma. Korkarsam, nasıl severim. Ancak seversem kaybetmekten korkarım. Onu incitmekten korkarım. O’nun beni sevmemesinden korkarım. Sadece Kur’ân alfabesini okutup da bu şuuru vermeyen hocama kızarım. Gâyemi karıştırıp da gayeme ulaştıracak sebebi, asıl gayemmiş gibi göstermesine kızarım.

Ben çocuğum bana, Allâh’ı sevdir. Çok sevdir, senden de çok seveyim. En çok onu seveyim. Çünkü ben herkesten çok O’na muhtacım, O’na mecburum. Hiçliğim O’nu sevmekle mânâ kazanır.

Bugün, o öğretmenimi hiç sevmem. Gerçek sevgili ile arama girmeye çalıştığı için… Ben küçüktüm, ona sordum. O ise nefsini, Rabbimin önüne geçirdi. Babamı hep severim. Tam olarak öğretemese de Allâh’ın emirlerini yerine getirmeye gayret etmiş. O’nun dostâne, iletişime uymayan emredişini, samimiyetine binâen yok farz ederim. Cenâb-ı Hakk’ın itibarı yanında, kulların itibarı mukayese bile edilmez.

Kaynak: Fatma Hâle Sağım, Şebnem Dergisi, Sayı: 133

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.