Allah’a Verdiği Söze Sadık Kimse : Mümin

Bu haftanın Cuma Hutbesi... (21-10-2016)

Aziz Kardeşlerim!

Allah’ın selamı, rahmeti, bereketi hepimizin üzerine olsun. Cumanız mübarek olsun.

Yüce Rabbimiz, okuduğum âyet-i kerimede şöyle buyuruyor: “O müminler ki, Allah’a verdikleri söze sadık kalırlar. Onlar, Allah’a vermiş oldukları sözden asla dönmezler. Allah’ın, korunmasını emrettiği bağı korurlar. Onlar, Rablerine saygıda kusur etmezler. Hesabın hüsran ile sonuçlanmasından korkarlar.”1

Peygamberimiz (s.a.s) de okumuş olduğum hadisi şerifte şöyle buyuruyor: “Ben ahlaki güzellikleri tamamlamak için gönderildim.” 2

Kardeşlerim!

Öyle konuşmalar vardır ki bütün bir tarihi, bir medeniyeti özetler. İşte bu konuşmalardan biri olan, Cafer-i Tayyar’ın, Habeş Kralı Necaşi’nin huzurunda yaptığı ve İslam medeniyetini özetleyen konuşmasını sizlerle paylaşmak istiyorum.

Zira Cafer-i Tayyar’ın bu konuşması, Resûl-i Ekrem’in hayatını, gayesini, mesajını, risaletini özetleyen bir konuşmaydı. Afrika’nın ve insanlığın kararmış idrakini aydınlatan bir konuşmaydı. Necaşi’yi kavmiyle birlikte Muhammed Mustafa (s.a.s)’e ümmet kılan bir konuşmaydı.

 Kardeşlerim!

Cafer, henüz 25 yaşlarında bir delikanlıydı. Eşi Esma ile birlikte Mekke’den bazı müminlerle beraber Habeşistan’a hicret etmişti. Kuşatma altındaki müminleri Habeşistan’a götürmüştü. Aslında Resûl-i Ekrem’in emriyle bir Medine, bir yurt aramaya gitmişti. Bundan haberdar olan müşrikler, Müslümanları iade etmesi için Necaşi’ye bir heyet gönderdi. Heyetin başkanı olan Amr b. As, Necaşi’nin huzuruna çıktı ve şu sözleriyle Müslümanların iade edilmesini istedi: “Ey Hükümdar! Bizden aklı ermeyen bazı gençler, senin ülkene sığındılar. Onlar, atalarının dinini terk ettiler. Senin dinine de girmediler. Bizim de sizin de bilmediğiniz yeni bir din icat ettiler. Onların babaları, amcaları, yakın akrabaları, onları geri yollaman için bizi sana elçi olarak gönderdi. Onlar, bu kimselerin kusurlarını ve kabahatlerini sizden daha iyi bilirler.”

 Aziz Kardeşlerim!

Necaşi, Amr’ı dinledikten sonra, kendisine sığınan müminleri de dinlemeye karar vermişti. Onları huzuruna çağırdı. Cafer ve arkadaşları, içeri girerken gelenekte olduğu üzere kralın huzurunda secdeye kapanmamışlardı. Necaşi, bunun sebebini sorduğunda, “Biz, Allah’tan başka kimsenin önünde secde etmeyiz.” diyerek cevap verdi Cafer. Afrika kıtası, bu sözü ilk defa onun ağzından duymuştu. Cafer, sözlerine şöyle devam etti: “Ey hükümdar! Biz, cahiliye zihniyetine sahip bir kavimdik. Ağaçtan, taştan yapılmış putlara tapardık. Kendiliğinden ölmüş murdar hayvanları yerdik. Helal-haram nedir bilmezdik. Kız çocuklarımızı diri diri toprağa gömerdik. İnsanlık dışı bütün kötülükleri işlerdik. Akrabamızla ilgilenmezdik. Komşuluk hakkı diye bir hak tanımazdık. Kuvvetli olanlarımız, zayıf olanlarımızı ezerdi. Zenginlerimiz, fakirlerin sırtından geçinirdi. Hak ve hukuka riayet etmezdik.

Biz bu haldeyken Allah Teâlâ, bizim içimizden asil, doğru, emin, güvenilir, iffetli bildiğimiz birini Peygamber olarak gönderdi. O, bizi bir olan Allah’a imana davet etti. Yalnızca O’na ibadet etmeye çağırdı. Atalarımızdan miras kalan putlara tapmaktan bizleri kurtardı. Doğru söylemeyi öğretti. Emanete riayet etmeyi öğretti. Akrabayla iyi geçinmeyi öğretti. Komşuları gözetmeyi öğretti. Bütün kötülük ve günahları, kan dökmeyi haram kıldı. Yalancı şahitlik yapmaktan, yetim malına el uzatmaktan men etti. Namuslu kadınlara iftira atmayı yasakladı. Biz de onu doğruladık, “amenna ve saddekna” dedik. Allah’tan ona gelenlere tâbi olduk. Onun haram kıldıklarını haram, helal kıldıklarını helal kabul ettik. Sadece Allah’a ibadet ettik. O’na hiçbir şeyi ortak koşmadık.

Halkımız bu sebeple bize düşman oldu. Bize zulmettiler. Allah’ı bırakıp eskisi gibi putlara tapmamızı istediler. Dinimizi yaşayamaz olduk. Baskı ve zulümler dayanılmaz bir noktaya geldiğinden senin ülkene sığındık. Senin adaletine geldik. Seni başkalarına tercih ettik. Senin himaye ve komşuluğuna can attık. Ey Hükümdar! Biz senin yurdunda hiçbir kötülüğe maruz kalmayacağımızı umut ediyoruz.”3

 Kardeşlerim!

Hutbemizi şu duayla bitirmek istiyorum:

Rabbimiz! Bizleri tevhid inancından, Efendimizin yolundan ve vahdet şuurundan ayırma!

Rabbimiz! Bizleri Efendimizin öğrettiği güzel hasletlere bağlı kalan ve hayatı boyunca onları muhafaza eden müminlerden eyle!

1 Ra’d, 13/20-21.

2 İbn Hanbel, II, 381; Muvatta, Hüsnü’l Hulk, 1.

3 İbn Hanbel, I, 202.

Hazırlayan: Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü

Kaynak: Diyanet - 21 Ekim Cuma Hutbesi

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.