Allah'a Ulaşan Hayvanın Eti Değil, Takvanızdır

İSLAM VE İHSAN

Kurban kesmekten asıl maksat, ilâhî hikmetten nasip alınması ve Allâh’a teslimiyet ve takvâ ile kulluk edilmesi hususunda gönüllerin âgâh olmasıdır.

Hak dostu Mevlânâ Hazretleri, kurbanın derûnî şartlarından habersiz şekilde sırf zâhir plânında takılıp kalanları şöyle îkaz buyurur:

“Sakın ola ki keçinin gölgesini kurban etmeye kalkışma!..”

Zira kurban edilen hayvanın eti, kemiği, gölge varlıktır; aslolan, onun ifâde ettiği mânâdır, yani gönüldeki Allah için fedakârlık hissiyâtıdır.

Unutmayalım ki maldan ve candan fedakarlığın zirvesine ulaşan Hazret-i İbrahim -aleyhisselâm-ʼın Cenâb-ı Hakʼla dostluğu neticesinde bize kurban nîmeti ihsân edildi. Bizden de, yapacağımız fedakârlıklarla o dostluğa nâil olmamız beklenmektedir.

İşte kurbanda gönül, bu mânâların farkında olmalıdır. Nitekim âyet-i kerîmede buyrulur:

“Onların ne etleri ne de kanları Allâh’a ulaşır; fakat O’na sadece sizin takvânız ulaşır…” (el-Hacc, 37)

HÂBİL İLE KABİL'İN KURBAN İMTİHANI

Yani kurban ibadetinin özünü unutup da sadece şekliyle meşgul olarak kendimizi kandırmamalıyız. Nitekim Âdem -aleyhisselâm-’ın oğulları Hâbil ile Kābil’in kurbanları çok mânidar bir misâldir.

Hâbil, kurbanını en güzelinden seçip ihlâsla takdim etti, Kābil ise cılız başak demetlerini kurban olarak Allâh’a sundu. Neticede Hâbil’in kurbanı kabul olurken Kābil’inki reddedildi. Bu hâdisedeki hakikatler aynasında, Cenâb-ı Hakk’ın bize verdiği nimetlere karşı şükrümüzün îfâsını ne kadar ve nasıl bir fedakârlık içinde gerçekleştirdiğimizi muhasebe etmeliyiz.

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Ebedî Fecre Doğru MUHABBET ve MÂRİFET, Yüzakı Yayınları.