Allah Teâlâ'nın En Büyük Hediyesi

Kurʼân-ı Kerîm, bir ucu Allâhʼın kudret elinde, diğer ucu bizlere uzatılmış en sağlam iptir. Hakkʼa yakınlığın yolu ona sımsıkı sarılmaktır.

İnsanoğlu yaratılış itibârıyla tefekküre meyyâldir. Fakat insan aklını nefsânî hesapların dar hudutlarından kurtarıp hakka ve hayra yönlendirecek bir rehbere ihtiyaç vardır. En emin rehber ve kılavuz ise Allâh’ın kitâbı Kur’ân-ı Kerîm ve onun fiilî bir tefsiri olan Rasûlullah -sallâllahu aleyhi ve sellem- Efendimiz’dir.

Bilhassa insanlığa rahmet olarak gönderilen Kur’ân-ı Kerîm, gönül ehli mü’minler için tefekkür dünyasının derinliklerine açılan ihtişamlı bir kapıdır. Engin bir tefekkür ufkudur. Yerin-göğün lisânıdır. Rûha gıdâ olan hikmetli beyanlarıyla sonsuz bir feyiz hazinesidir. İnsana lûtfedilen bir beyan mûcizesidir.

KUR'ÂN-I KERÎM İNSAN VE KÂİNATIN ŞERHİDİR

Kur’ân-ı Kerîm, insan ve kâinâtın şerhidir. Kâinat, insan ve Kur’ân, birbirine bağlı ve birbirini en güzel şekilde şerh eden üç âlemdir. Kur’ân’da derinleşen, kendini ve Rabbinin lûtuflarını okur; kâinâtın hikmet sayfalarını çevirmeye başlar. Nice ilâhî sırlar ona ayân olur. Kalbinden ötelere pencereler açılır.

İnsanoğlunu mânen helâke sürükleyen nefsânî ve hodgâm duyguların ilâcı, Kur’ân’dadır. İnsanı hayvanlardan daha aşağı bir duruma düşüren iffetsizlikten kurtulmanın çâresi de Kur’ân’dadır. Adâlet hislerinin zulme dönüşmemesi için alınacak tedbir, yine Kur’ân’dadır. Hâsılı, insanoğlunun her hâlükârda muhtaç olduğu en büyük saâdet reçetesi, ancak Kur’ân-ı Kerîm’dedir.

Kur’ân-diyedir. Âyet-i kerîmelerde buyrulur:

“Rahmân, Kur’ân’ı öğretti. İnsanı yarattı. Ona beyânı öğretti.” (er-Rahmân, 1-4)

Cenâb-ı Hak, sonsuz rahmetinin büyük bir tecellîsi olarak insana Kur’ân’ı tâlîm edip bu vesîleyle ona nice sır ve hikmetler lûtfetmiştir. O hâlde insan, Kur’ân’ı öğrenip o ilâhî tâlimatlar içinde evvelâ iç âlemini inkişâf ettirmeli, sonra da her hâl ve hareketiyle âdeta canlı bir Kur’ân olabilmenin gayreti içinde bulunmalıdır. Daha sonra da onu, fasih ve belâğatli bir lisân ile bütün insanlığa ulaştırmaya çalışmalıdır.

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.