Allah Teâlâ İle Dostluğun Şartları

Allah Teâlâ ile dost olmak farzdır. Bütün ehli islâm bunda ittifak etmişlerdir.

Çünkü Cenâb-ı Hudavend Subhanehû ve Teâlâ Âyet-i Kerîme'de buyurmuşlardır;

Allah onları sever, Onlar da Allah’ı severler”(Maide 54)

Râsul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve selllem- de buyurmuşlardır ki:

“Bir kimsenin imânı Allah’ı ve Resûlünü, ehlinden ve malından ve bütün mahlûkattan fazla sevmedikçe kâmil olamaz.”

Âriflerin sözlerine kulak ver ve dikkat et, hallerini anlamaya çalış. Marifet ve Hakk dostluğunun her şeyden kıymetli olduğu­nu anlarsın.

İşte Allah dostluğu bütün makamların üstünde bir makamdır. Kulun kemâlatmın en son derecesi Hak dostluğunun gönlünde galib olması ve dostundan başka her şeyden alâkasını kesmesidir. Eğer bir kimse bunun ne demek olduğunu merak ediyorsa Allah'dan başka her şeyden gönlünü temizlesin. Dünya dostluğunu gönlünden çıkarsın. Allah dostluğuna mani olacak her şeyi terkedib O'nun marifetini şevkle istesin. Allah dostları ile beraber olsun.

MÂRİFETE ULAŞMANIN İKİ YOLU

Marifet tohumları vucûd toprağında hazır beklemektedir. Bunların filizlenmesi için zikre ve fikre devam etmek lâzımdır. Marifetin kemâli iki yol ile hasıl olur.

Birincisi: Sofiyenin yoludur ki, mücâhededir. Daimi zikir ile bâtın tasfiye edilir. Bir an gelir bu zikir, zikredene Allah'dan başka her şeyi unutturur. O zaman o, bâtınıyla hadisâtın ve eşyanın hakikatlerini görmeğe başlar ve Hak Teâlâ'nın azameti zâhir olur.

İkincisi: Marifet ilmini öğrenmektir. Marifet ilmi; kelâm ilmi ve diğer ilimler demek değildir. Marifet ilminin başı ilâhi san'atın acâibi üzerinde tefekkürdür. Kul tefekkürle Zât-ı Hakkın Celâl ve Cemâline doğru terakki eder. Esmâ ve sıfatın hakikatlerine vakıf olur. Bu ilim uzundur. Fakat daha kısa yoldan vâsıl olmak mümkündür. Arif bir üstad-ı kâmil bulur. Terbiyesine girer, fakat murdarlıklarını terketmeyenler, ihlas sahibi olmayanlar üstâd-ı kâmili bulamazlar. Burası bir tuzak değildir ki av gelip oraya düşsün.

Nasıl rızkını aramak için ticaret gibi kazanç yollarını araştırıyor ise bunu da araması lâzımdır. Marifet arayan da, bu iki yoldan birinde aramadıkça bulamaz ve eline bir şey geçmez. Hak Teâlâ'nın mahabbeti olmadan ahiret seadetine erebileceğini söyleyen câhilce bir lâf etmiş olur. Ahiret, Cemâl-i hazret-i ilâhi âlemidir ki bütün güzellikler orada zahir olur. Mes'ud ve bahtiyar odur ki kendini o âleme göre hazırlar.

İşte bütün riyazatlar, ibadetler, marifetler bu âlem ile o âlem arasındaki münasebeti temin etmek içindir. O'nun muhabbeti ise bu münâsebetin ta kendisidir.

İnsan bu dünyada ne durumda ise ahirette de o durumda olacaktır. Ancak ahirette bu dünyadaki durumunun hakiki veçhesini görecektir.

 "Nefsini temizleyen muhakkak felah bulmuştur." (Şems 9)

 "Nefsini alabildiğine örten, temizlemeyip himaye eden de hüsrana uğramıştır." (Şems Sûresi 1)

ALLAH TEÂLÂ İLE DOSTLUĞUN 7 ŞARTI

Muhabbet bulunmaz bir cevherdir. Muhabbet davasında bulunmak kolaydır. Bir kimse kalkıp kendisini âşıklardan sayabilir fakat hakiki muhabbetin burhanları, nişanları vardır ki, insan bunları aramalıdır.

Birincisi; Ölüme itibar etmez, bu vadide hiç bir dostu, dostun didârını mekan içinde aramaz. Dostumu öldükten sonra görürüm, aceleye lüzum yok, diyorsa âşık değildir.

İkincisi; Allah dostu, dostuna nesi varsa feda eder. Kendini dosta yakın kılacak en küçük bir hareketi terketmez. Ve dostu incitecek en küçük hareketten şiddetle sakınır. Bu vasıfta olmayan ve dosta götürecek vesile aramayan, âşık değildir.

Üçüncüsü; Dostunun zikri her an gönlünde tazedir. Bir zorluk olmadan onun sevdasına tutulmuştur. Dost dostunu durmadan zikreder. Onu bir an unutursa dostlukta noksanlık var demektir.

Dördüncüsü; Kur'an ki dostun kelâmıdır. Resul ki dostun resulüdür: Hazreti Mustafa -sallallahü aleyhi vesellem- Kur'an'a ve Resûl'e mensub ne varsa dost aşkına sever.

Beşincisi; Halvet ve münâcâta düşkün olur. Gece olduğunda her türlü zahmeti bir tarafa bırakır ve dostuyla halvette kalmak için münâcâta koyulur. Dostu onu beklerken gece sabaha kadar uyuyan sakın dostluktan bahsetmesin.

Altıncısı; İbadet kolay gelir, ağırlığı kalkar. Kimin dostluğu sağlam ise, hiç bir şeyde ibadetde bulduğu zevki bulmaz. İbadetden başka her şeyden sıkılır.

Yedincisi; Dostun kullarına muti' ve müşfik olur. Dostluğuna isyan edenlere, kafirlere karşı sert olur.

Kaynak: Sâdık Dânâ, Altınoluk Dergisi, 204. Sayı, Şubat 2003

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.