Allah Katında Değer Ölçüsü Nedir?

Allah’ın tayin ettiği sınırlara; helal ve haramlara en fazla dikkat eden ve hayatını bu çerçevede tanzim eden kimse, yüce yaratıcı yanında daha değerli olmaktadır. İnsan, Allah’a olan bağlılığına göre şeref ve kıymet kazanmaktadır.

İnsanoğlu bir kökenden gelmiş ve bir ana-babadan çoğalmıştır. Bu çerçevede Kur’ân, evrensel kardeşlik ve eşitlik sistemini getirmiştir. Bu gerçek Kur’ân’da şöyle vurgulanır:

Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan da eşini yaratan; ikisinden birçok erkek ve kadın (meydana getirip) yayan Rabbinize karşı gelmekten sakının. Kendisi adına birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah’a karşı gelmekten ve akrabalık bağlarını koparmaktan sakının. Şüphesiz Allah, üzerinizde bir gözetleyicidir.”1

Âyette açıkça ifade edildiği gibi, bütün insanlığın ırkları bir erkek ve kadından türetilmiştir. Evrende var olan bütün uluslar ve ırklar bir baba ve anne ile başlayan soydan gelmektedir. Bütün insanlığın tek bir yaratıcısı vardır. Irkları, renkleri, dilleri, kabileleri ve ulus farklılıklarını yaratan Allah Teâlâ’dır. Ulus, ırk, soy-sop, dil ve renk seçimi Allah’ın takdiri iledir. Bir kimsenin, herhangi bir ülkede, ulusta veya ailede doğması, kendi iradesi ve seçimi ile değildir. Bu sebeple hiçbir kimse sahip olduğu dil, ırk, renk, soy-sop ve ülke farklılığından dolayı hiçbir kimseye üstünlük kuramaz. Nitekim bu husus Kur’ân’da önemle vurgulanır ve bütün insanların eşit olduğuna dikkat çekilir.

Ey insanlar! Şüphe yok ki, biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizi tanımanız için sizi boylara ve kabilelere ayırdık. Allah katında en değerli olanınız, O’na karşı gelmekten en çok sakınanınızdır. Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir, hakkıyla haberdar olandır.”2

ALLAH KATINDA DEĞERLİ OLAN KİMSE

Görüldüğü gibi âyette Allah nezdinde en şerefe layık olan kimse, Allah’tan en çok korkandır. Âyette geçen “etkâ” kelimesi, âhirette zararlı olan şeylerden sakınıp korunmak, nefsi günaha sokacak fillerden ve sözlerden uzak durmak, Allah’ın yasak kıldığı şeyleri terk etmek gibi anlamlara gelmektedir. Buna göre, Allah’ın tayin ettiği sınırlara; helal ve haramlara en fazla dikkat eden ve hayatını bu çerçevede tanzim eden kimse, yüce yaratıcı yanında daha değerli olmaktadır. İnsan, Allah’a olan bağlılığına göre şeref ve kıymet kazanmaktadır.

Yukarıdaki âyette, ırk, dil, renk, milliyet, ulus gibi taassuplar reddedilmekte, boylara ve kabilelere ayrılmanın temel sebebinin tanışma, yakınlaşma ve kaynaşma olduğuna vurgu yapılmaktadır. Adaletsizliğin, zulmün, işgallerin, savaşların ve her türlü insan haklarına tecavüzlerin sebebi olan ırk, millet ve ulus temeline dayanan kendini üstün görme anlayışı reddedilmektedir. Kur’ân’ın ortaya koyduğu bu ilke, insanlık tarihinin en büyük inkılâbıdır.

Çeşitli kabilelere, uluslara, ailelere ayrılmış olan insanlar, yaşadıkları coğrafi bölgelere, iklimlere, sahip bulundukları dillere, renklere ve hayat tarzlarına göre farklılık arz etmektedir. Fakat bu tabii farklılıklar, soyluluk ve soysuzluk olarak telakki edilemez. Bir ırkın diğerini, bir ulusun öbür ulusu, aynı renkte olanların başka renkte olanları, bir zümrenin öteki zümreyi hor ve basit görmesi, insanlığa yapılacak en haksız bir muameledir. Hiçbir şekilde, farklı diller, ırklar, soy-soplar ve statüler, saldırganlığın, işgalin ve insan haklarına tecavüzün bir gerekçesi yapılamaz.3

Hz. Peygamber, yukarıdaki ayette açıklanan ilkelere titizlikle riayet etmiş ve çeşitli hadislerinde bu konuya değinmiştir. Mekke’nin fethinde Ka’beyi tavaf ettikten sonra insanlara şöyle hitapta bulunmuştur: “Sizden cahiliye ayıp ve kibrini gideren Allah’a hamdolsun. Ey insanlar! İnsanlar ikiye ayrılır. Bir kısmı iyi olan ve kötülüklerden sakınanlardır ki, bunlar Allah’ın nezdinde değerli kimselerdir. Diğer bir kısmı ise günahkâr ve isyankâr olanlardır ki, bunlar Allah katında değersizdirler. Bütün insanlar Âdem’in çocuklarıdır. Allah Teala Âdem’i topraktan yaratmıştır.”4

Hz. Peygamber, kabile uğruna yapılan savaşları ve kabilecilik yapanları açık bir şekilde tenkit etmiştir. Kabilesi uğruna zulme destek olan, haksız yere kabilesine yardımda bulunanları, kuyuya düşüp kuyruğundan çekilerek kurtarılmaya çalışılan deveye benzetmiş ve böyle yapan kimselerin günah çukurunda boğulacağına işaret etmiştir. Ayrıca kabilecilik davası güden, kabilecilik uğrunda savaşan ve kabilecilik üzere ölen kimselerin, kendi ümmetinden olmadığını beyan buyurmuştur.5

Görüldüğü gibi, Kur’an’ın inşasını hedeflediği ve Hz. Peygamberimizin tesis ettiği İslam toplumunda dil, ırk, renk, vatan ve milliyet ayırımı yoktur. Bütün insanlar Allah katında eşittir. Birinin diğerine üstün olmasının ölçüsü takvadır. Allah’ın emir ve yasaklarına bağlılık derecesine göre insanlar kıymet kazanır. Bu sebeple Kur’an, takvada ve iyilikte yarışmayı emretmiş, zulüm ve günahta yardımlaşmayı ise yasaklamıştır.6


Dipnotlar: 1) Nisâ, 4/1. 2) Hucurât, 49/13. 3) Geniş Bilgi için bkz. Afzalur Rahman, Hz. Muhammed (s.a.v) Sîret Ansiklopedisi, Tercüme, kurul, İnkılâb Yayınları, İstanbul, 1996, III, 153-154. 4) Ebu Davud, Edeb, 120; Tirmizi, Menakıb, 75; Ahmed b. Hanbel, II, 361, 524; Beyhaki, Şuabu’l-Îman, cz. VII, 125. 5) Ebu Davud, Edeb, 121. 6) Mâide, 5/2.

Kaynak: Doç. Dr. Kerim Buladı, Altınoluk Dergisi, 2014 - Mayıs, Sayı: 339, Sayfa: 016

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.