Allah İçin (lillah)

Yorulduysan hayra yor da bir başka işe koyul. Her yorulan “Yeter!” deyip yoldan çıksa, kenara çekilip dursa, yolun hâli nice olur?

Dön de bir bak geriye, neler kalmış ardında?

Hayırlar mı şerler mi, en çok ne var yâdında?

Yaşamak yorucudur. Bazen her şeyden elini eteğini çekmek, sessiz ve ıssız bir limanda dinlenmek, kimsenin bulamayacağı bir yerlerde kayboluvermek ister insan. Bu ihtiyaçla ne zaman dolsan, Rabbinde kaybol! O, her yerdedir. Yeter ki hisset. Yeter ki gözlerini kapatıp gönlüne bakmayı bil. Yeter ki gözlerini açtığında da her bir yanı, gönlündeki îmanla bakarak Lillâh seyredebil…

Başın gafletteyse, alnını secdeye koymakla O’na yaklaşmış olmazsın. Bazen de başın değil; lâkin gönlün secdededir, yine eksik kalırsın. İyisi mi sen, hem başını hem gönlünü aynı anda secdeye vardır. İşte ancak o zaman zâhirin, bâtınınla beraber huzûrun tadını alır.

BİLMEM Mİ?

Bilmem mi hiç!? Bazen insanın kolunu kaldırası gelmez. Bilmem mi?! Kimseyi göresin, duyasın olmaz. Konuşasın, yapasın, edesin kalmaz. En sıradan işlerin bile yorgunluk verdiği, o güne kadar ideâl diye benimsediğin tüm fiillerin boş ve mânâsız geldiği demler olur. Sonra, yıllardır kıldığın namazların, tuttuğun oruçların, verdiğin sadakaların, sevindirdiğin ya da kırıp döktüğün insanların, başardığın ya da başaramadığın işlerin, kazandığın ve kaybettiğin imtihanların, günahlarının ve sevaplarının, yaptıklarının ve yıktıklarının, sebep ya da engel olduklarının, hâsılı tüm yaşadıklarının gözlerinin önünden bir film şeridi gibi geçtiğini görürsün.

El ele vermiş geçit yapan herbir şeyin, meydan okurcasına üstüne üstüne gelip, “Geçtik! Lâkin işte buradayız!” diye haykırdığını duyarsın. Evet, geçmiş, hiç silinmeyecek bir şekilde kayıtlara da geçmiştir. Gelecek ise belki de hiç gelmeyecektir. Bunu hatırlayınca, daha da yorulursun.

İşte tam da bu anda belki biraz, yaşlı insanların ölümden neden daha çok korktuğunu anlarsın. Evet, gelecek, yirmi yaşındaki biri için, gelip gelmeyeceği meçhûl bir nimet olsa da, seksen yaşında biri için temelli zayıflamış bir ihtimâl gibidir. Ölüm denince, seksenlik bir çınarın hissettiğiyle, yirmilik bir fidanın hissettiği hiç aynı olabilir mi? Amellerinin geçit törenini seyretmek ve bu seyri yaparken haşyetle titremek, kökler sağlamlaştıkça nasip olan bir nimettir ya, aklın varsa, henüz gençken de Lillâh, titremelisin!

Gerçi çoğu zaman, sırf endişelerinin derdini çekiyor insan. Daha olmamış, olacağı da meçhûl işlerin yükünü sırtlanıyor. “Ya şöyle olursa, ya böyle derse, ya başıma şu iş gelirse” lerin derdiyle boş yere yorgunluk çekiyor. Geçen için şükürden ve tevbeden gayrı yapacak bir şey yok. Gelecek olan için de duâdan ve hayrı hayâl ederek Hayy olanın muhafazasına sığınmaktan gayrısı. O halde durma da Lillâh şunu sor:

-Ey benim belimi büken hatâlarım! Ey benim başımı diken sevaplarım! Ey benim canımı üzen anılarım! Ey benim payıma düşen coşkularım! Ey benim eksilerim, artılarım! Ey benim kayıplarım, kazançlarım! Herkesi bir kenara koyup sadece sizleri düşünsem, yorulmaya yetiyor. Başka hiçbir şeyi değil, sâdece kendimi bilmeye kalksam zaten koca bir ömür geçiyor. Üstelik ömrün neresinde olduğum da meçhûl iken böyle, bilmem ki bu, çok yoruldum, ölesim var, diyen sesin derdi ne?!

“YETER!”

Yorulduysan hayra yor da bir başka işe koyul. Her yorulan “Yeter!” deyip yoldan çıksa, kenara çekilip dursa, yolun hâli nice olur? Delirdin mi!? Yolcuya yol lâzım ise yola da yolcu lâzımdır! Pes etme ki bu ümmete, sâfiyetle gayretli öncü lâzımdır! Kim dedi ki kolay olacak diye! Kaç kere demediler mi Cennet ucuz değil, diye! Bedelsiz ne ekmek var, ne de cennet taâmı! Yorulduysan dinlen ve tekrar gel ki zaman, Lillâh gayret etme zamânı!

Hem bir düşün: Tam da yolun ortasında, “Yeter!” deseydi o Rasûl… Âlem kendisine muhtaç iken zayıflık gösterip sussaydı… Taşlandığı gün “Lânet olsun!” deyip kahırlansa da dursaydı, neler olurdu? Sakın, “O Peygamberdi, ben ise sıradan biriyim, O’nun gibi değilim!” deme! O’nun sünnetini edâ ederken, azmini, gayretini, kararlılığını, yorulduğu zamanlarda nasıl dinlenip kuvvet topladığını iyi araştır. Evet! O’nun gibi olamazsın; fakat eğer Cennet istiyorsan, O’ndan bir cüz olmak zorundasın.

Mâdem vaziyet böyle, sünnetin ne kadarını yaşamaya güç yetirebiliyorsan yaşa! Çok yakında sona erecek olan süreni iyi kullan. Mâdem ki zaten istesen de istemesen de bir gün duracaksın, yaşadığın sürece Lillâh hareket et! Lillâh sus! Lillâh konuş! Lillâh al! Lillâh ver! Yorgunluklarını da Lillah sele ver; ki gitsin, seni meşgûl etmesin. Hem, de ki ne yaptın da yoruldun?! Duyan da sanır ki çok bir iş görmektesin!

Tamam, kolay değil elbet, yoldasın, iz sürmedesin. Sağa, sola, öne, arkaya dikkatlice bakmak zorunda kalarak, üstelik hızla gitmektesin. Tamam, biraz dikkatin dağılsa üstelik kazâ yapma ihtimâlin var! Ve bunca tetikte olmak, elbet insanı yorar! İyi de değmez mi söyle, kavuşmak istediğin Sevgili, bu kadarcık yorgunluk çekmeye değmez mi? Yolun sonu rızâya çıkacaksa, yolda biraz yoruluversen, ne ki?

Şimdi gel, geçmişin ve geleceğin seyrine dalıp da bugünü kaçırma! Şimdi işte, elinde olanı, yâni ânı mâmur et. Kendini, yorulmaya değecek hayırlara Lillâh, memur et! Yoruldukça, gözlerini göğe, gönlünü yâre çevirip memnûn et.

Korkma! Eceli gelmeyen ölmez. Can korkusuyla sır vermek ya da yalan söylemek, ancak, bu hakîkati aklından çıkarmış olanların gösterebileceği bir zâfiyettir. Lillâh, doğrulukta kal! Doğruları yanlışlarına, kuvveti zaaflarına her dâim gâlip gelen bahtiyârlardan ol. Biz büyüklerimizden bunu duyduk belledik: Aleyhine olacağını da bilsen, yalan söyleme!

Uğruna bir ömür harcadığı her şey, altında kaldığı bir enkâza dönüştüğünde, neyin kıymetli, neyin kıymetsiz olduğunu herkes biraz anlar. Mârifet, iş o raddeye gelmeden bilebilenlerden olmaktır. Adının ne olduğu mühimdir; lâkin aslının ne olduğu ondan daha mühimdir. O vakit Lillâh, adı güzel, kendi güzel Peygamberinin yolunda ol. Çünkü o yolda, adın Kıtmir de olsa aslın güzel olur. Sen sen ol, takvâ gibi kıymetli bir malzemeyi taassup katarak ziyân eden müsriflerden uzak dur. Hiç duydun mu? Günahları yakan Birr ile sevapları yakan Kibir varmış. Bir de hem kibri hem birri yakan, her işi Lillâh, Hakk’a meftûn Ekâbir varmış. İşte sen ara bul da olacaksan Lillâh, onlara yakın ol.

Şimdi, dön bak geriye, neler kalmış ardında? Hayırlar mı şerler mi, en çok ne var yâdında? Lillâh bak ki göz ancak o vakit görür. Yolu gör ki ayaklar o vakit yürür! Yürü! Yolcuya yol lazımsa, yola da yolcu lâzımdır! Anlayan anlar, bilen bilir.

Kaynak: Neslihan Nur Türk, Altınoluk Dergisi, Sayı: 382

 

 

İslam ve İhsan

ALLAH İÇİN SEVMEK NE DEMEK?

Allah İçin Sevmek Ne Demek?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.