Allah Dostlarının Ölüm Telakkisi

Hazret-i Mevlânâ’da “şeb-i arûs”, yani “düğün gecesi” olarak tezâhür eden ölüm telâkkîsi, Yûnus’ta da aynı şekildedir.

Yûnus Emre Hazretleri, âdeta bir “ölümsüzlük” yolcusu olarak:

“Allah dostları ölmezler! Bir memleketten başka bir memlekete nakledilirler...” sözündeki hikmetin idrâki içindedir. Bu idrâki, şiirlerine ne güzel aksettirir:

Ten fânîdir can ölmez, gidenler geri gelmez,

Ölür ise ten ölür, canlar ölesi değil!..

İİMAM GAZALİ HAZRETLERİNİN YOLCULUĞU

O hâlde mühim olan, bu diyardan öteki diyâra giderken bizimle beraber gelen amellerimizin durumudur. Zira kul, bu yolculukta amellerinin durumuna göre bir muâmele görecektir. İmâm Gazâlî Hazretleri’nin yolculuğu ne kadar güzeldir:

Rivâyete göre İmâm Gazâlî Hazretleri, hasta yatarken birkaç kişi kendisini ziyarete gelmiş. Az sonra da kendisini biraz hava alması için evinden çıkarıp bir bahçeye götürmüşler. İmâm Gazâlî, ilk defa gördüğü bu bahçe karşısında şaşırmış ve:

“–Daha evvel nasıl oldu da evimin pek yakınındaki bu güzel mekânı görmedim?” diye eseflenmiş.

O sırada evinden bir vâveylâ ve feryat koparak bir cenâzenin çıktığını görmüşler. Biraz sonra da Gazâlî’yi o güzel bahçeye getirenler, kendisini orada bırakıp gitmek istemişler. İmâm Gazâlî, gitmek isteyince de:

“–Ey İmâm! Sen vefât ettin; artık burada kalacaksın!” demişler.

İşte Hazret-i Mevlânâ ve Yûnus Emre’nin dile getirdiği hakîkat!

Ancak böylesine mânevî bir kazanç ile âhiret yurduna gidebilmek için dünya tarlasındaki şu fırsat demlerinde ciddî bir gayret içinde olmak gerekir. Bu da, peygamberlerin ve evliyâullâhın yaşayışlarını taklit etmek ve onların gönül âlemlerinden hisseler almak ile mümkündür. Aksi hâlde neticeye ulaşılamaz. Yûnus Emre Hazretleri ne güzel söylemiş:

Çeşmelerden bardağın doldurmadan kor isen,

Bin yıl anda durursa, kendi dolası değil!

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Âbide Şahsiyetleri ve Müesseseleriyle Osmanlı, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.