Alim ve Ariflerin İktidardan Uzak Durma Sünneti

Tarihimizde özellikle âbid ve zâhidlerin ve hatta bazen âlimlerin, devlet ricâline uzak durma gibi bir sünnetleri olagelmiştir. Sözünün dinleneceği hüsn-i zannına sahip âlim ve âriflerin, iktidardakileri zaman zaman uyarmaları ve onları yanlıştan korumaları hem dînî, hem insanî ve hem de vicdânî bir zarurettir. 

Tarihimizde özellikle âbid ve zâhidlerin ve hatta bazen âlimlerin, devlet ricâline uzak durma gibi bir sünnetleri olagelmiştir. Böyle bir duruş sergilemede, kişilerin ve içinde yaşanılan dönemin kendilerine göre farklı birçok sebebi olabilir. Kimileri sultanla beraber olmanın kendi hallerine zarar vereceğini düşünürken, kimileri de zaten söz dinlemez konumda olan ve zulüm ve haramın içine düşmüş iktidar sahiplerinden uzak durmayı tercih etmiştir, denilebilir. Yine bazıları, sultanın yaklaşma isteğini, kendi düzenini meşrulaştırma çabası olarak görmüş ve o fotoğrafta yer almak istememiştir. Bunların herbirinin tarihte örnekleri vardır. Öyleyse bu çeşit duruşları, dönemine ve şahsına göre hususî içtihatlar olarak görmek daha doğru olacaktır.

Meselâ bu hadisede Geyikli Baba, mürîdlerinin dünya sevgisine kayabileceği endişesini gerekçe göstermiştir.

Şurası da unutulmamalıdır ki, sözünün dinleneceği hüsn-i zannına sahip âlim ve âriflerin, iktidardakileri zaman zaman uyarmaları ve onları yanlıştan korumaları hem dînî, hem insanî ve hem de vicdânî bir zarurettir. Böyle bir cesareti ve özgüveni olmayan ya da yanlışlara bile göz yumma ya da icazet verme durumunda kalacak olanların, en azından kendi selâmetleri adına bu mevki ve mahallerden uzak durmaları makul görülebilir.

SAKIN ORHAN GAZİ BANA GELMESİN!

“Babası Osman Gazi’den devraldığı devlet emanetini daha da ilerilere götüren Orhan Gâzî, topraklarında yaşayan halkının mânevî terakkisini de sağlamak üzere ülkesinin her tarafını tekke ve zâviyelerle donatmıştır.

Zamanın Hak dostlarından biri olan ve Uludağ’ı kendine mekân eyleyen Geyikli Baba’nın mânevî sahadaki şöhretini duyan Orhan Gâzî, haber gönderip kendisiyle halleşip duasını almak ister. Ancak dağda geyiklerle dolaşan bu Allah dostu:

“Sakın, Orhan Gâzi de bana gelmesin!” diye haber göndererek yapılan daveti kabul etmez, reddeder.

Davetinin kabul edilmemesine üzülen Orhan Gâzî, merak edip hayretle sebebini sordurunca, Geyikli Baba’dan şu hikmetli cevabı alır:

“Dervişler basîret ehlidir. Ehl-i kalbdir. Yerli yerince hareket etmeleri zarurîdir. Aksi halde istikâmetten inhirâf ederlerse, duâları makbûl olmaz. Sizler ise ümmetin emanetçilerisiniz. Bu durumda sizler serhad askeri, bizler de duâ askeriyiz. Zaferler, duâ askerleri ile serhad askerlerinin müşterek gayretleri neticesinde elde edilir. Bu muvaffakiyete ulaşma istikâmetinde serhad askerleri, nasıl harp ilmi ve cesâretle techîz ediliyorlarsa; duâ askerlerinin de dünyâ meyil ve muhabbetinden uzak tutulmaları zârûrîdir. Dolayısıyla korkarım ki, benim sizin yanınıza gelişimle vâkî olması muhtemel olan atıyye ve ikrâmlar, dervişlerimizin kalblerine dünyâ muhabbeti sokar ve ukbâ muhabbetini azaltır. Böylece siz de, biz de zarar görenlerden oluruz... Sultanım! Ancak bilesiniz ki, vakti gelince görüşmemiz mukadder olur inşâallâh.”[1]

[1] Osman Nûri Topbaş, Âbide Şahsiyet ve Müesseseleriyle Osmanlı, s. 37.

Kaynak: Adem Ergül, 365 Lider Davranış, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.