Ahmed Ziyaeddin Gümüşhanevi Kimdir?

Nakşibendî-Hâlidî şeyhlerinden, âlim ve mutasavvıf Ahmed Ziayeddin Gümüşhanevi Hazretlerinin hayatı...

Gümüşhane’nin Emîrler mahallesinde doğdu. Babasının adı Mustafa’dır. 1822’de ailesinin ticaret yapmak için gittiği Trabzon’da Şeyh Osman Efendi ve Şeyh Hâlid es-Saîdî gibi âlimlerden sarf, nahiv ve fıkıh dersleri aldı. 1831’den sonraki bir tarihte amcasıyla birlikte ticarî amaçla İstanbul’a gitti ve bir daha Trabzon’a dönmedi.

Beyazıt Medresesi’nde dinî ilimleri tahsil ederken adı tesbit edilemeyen bir şeyhe intisap etti. Bu zatın ölümünden sonra tahsilini Mahmud Paşa Medresesi’nde sürdürdü. Sultan Abdülmecid’in hocası Hâfız Mehmed Emin Efendi ile II. Mahmud’un hocası Abdurrahman Harpûtî gibi devrin önde gelen âlimlerinin öğrencisi oldu.

TARİKATEN NAKŞİBENDİ, MEŞREBEN ŞAZELİ

İstanbul’daki tahsil hayatı boyunca tasavvufî çevrelerle münasebetini sürdüren Gümüşhânevî, 1845 yılında Üsküdar Alaca Minare Tekkesi’nde Hâlidiyye tarikatını yaymaya çalışan Şeyh Abdülfettâh el-Ukārî ile tanıştı. Ona intisap etmek istediyse de Ukārî, kendisini irşad etmeye İstanbul’a gelecek başka bir şeyhin yetkili olduğunu söyleyerek dostluklarının sohbet ve samimiyet sınırları içinde devam etmesini istedi.

Gümüşhânevî daha sonra, Alaca Minare Tekkesi’nde Trablusşam müftüsü diye meşhur olan Hâlidî şeyhi Ahmed el-Ervâdî’ye intisap etti. 1848 yılında Mahmud Paşa Medresesi’ndeki hücresinde gerçekleştirdiği iki halvetten sonra Ervâdî’den hilâfet aldı. Levâmiʿu’l-ʿuḳūl adlı eserinde “tarîkaten Nakşibendî, meşreben Şâzelî” olduğunu söyleyen Gümüşhânevî, Nakşibendiyye ve Şâzeliyye’nin usul ve âdâbı çerçevesinde yoğunlaşan bir irşad faaliyeti sürdürdü.

1859’da Cağaloğlu’ndaki Fatma Sultan Camii’ni tekke haline getiren Gümüşhânevî (1957 yılında istimlâk edilerek yıkılan tekkenin arsası üzerinde bugün Defterdarlık binası bulunmaktadır), 1863’te sarayın tahsis ettiği özel bir gemiyle ve muhtemelen resmî bir görevle hacca gitti. 1877’de Şeyhülharem-i Nebevî Mehmed Emin Paşa’nın kızı Havvâ Seher Hanım’la evlendi. Aynı yıl ikinci defa hacca gitti.

Hac dönüşü İstanbul’a gelmeyip üç yıl kadar Mısır’da kaldı. Tanta ve Kahire’de Nâsıriye, Câmiu’l-Ezher ve Seyyidinâ Hüseyin Camii’nde 200’den fazla talebeye hadis okuttu. Mısır müftüsü Muhammed el-Menûtî, Şeyh Cevdet, Muhammed et-Tantâvî, Şeyh Mustafa es-Sâidî ve Şeyh Rahmetullah el-Hindî’ye hilâfet verdi.

KABRİ SÜLEYMANİYE CAMİİ HAZİRESİNDE

Aralarında Kastamonulu Hasan Hilmi, Safranbolulu İsmâil Necâtî, Dağıstanlı Ömer Ziyâeddin, Tekirdağlı Mustafa Feyzi, Lüleburgazlı Mehmed Eşref Efendi gibi huzur dersi muhatap ve mukarrirliğine kadar yükselmiş âlimlerin de bulunduğu 116 kişiye hilâfet vererek Nakşibendiyye tarikatının Hâlidiyye kolunun yayılmasında önemli bir rol oynayan Gümüşhânevî 13 Mayıs 1893’te vefat etti ve Süleymaniye Camii hazîresine defnedildi.

Gümüşhânevî zâhirî ilimlerin tahsiline önem vermiş, halifelerinde her şeyden önce ilmî yeterliliğin bulunmasını şart koşmuştur. Dergâh mensupları arasında bir yardımlaşma ve borç sandığı kurarak ev ve iş yerlerinde âtıl duran menkul servetleri bu sandıkta toplatmış, bu para ile bir matbaa kurarak basılan eserlerinin ücretsiz dağıtımını sağlamıştır. Aynı sermayeden tahsis edilen 500’er altınlık vakıflarla İstanbul, Bayburt, Rize ve Of’ta dört büyük kütüphane kurulmuştur.

Dinî ilimleri öğrenme ve sünnete uyma konusu üzerinde hassasiyetle duran Gümüşhânevî, tekkesinde hadis okutmaya ağırlık vermiş, böylece Gümüşhaneli Dergâhı bir dârülhadis hüviyeti kazanmıştır. Tekkelerde görülen yozlaşmaya karşı çıkmış, ulemâ ve meşâyih arasındaki anlaşmazlıkları birleştirici bir tavırla gidermeye çalışmıştır. Câmiʿu’l-uṣûl adlı eseriyle tarikatlara ait evrâd ve ahzâbın derlenmesinden meydana gelen Mecmûʿatü’l-aḥzâb’ı onun bu özelliğini ortaya koymaktadır.

AHMED GÜMÜŞHANEVİ HAZRETLERİNİN ESERLERİ

Tasavvuf. Câmiʿu’l-uṣûl* (İstanbul 1276), Rûḥu’l-ʿârifîn (İstanbul 1275), Mecmûʿatü’l-aḥzâb (I-III, İstanbul 1311), Kitâbü’l-ʿÂrifîn fî esrâri esmaʾi’l-erbaʿîn (Mecmûʿatü’l-aḥzâb’ın kenarında, II, 550-569). Hadis. Râmûzü’l-eḥâdîs̱* (İstanbul 1275), Levâmiʿu’l-ʿuḳūl (I-V, İstanbul 1292, Râmûzü’l-eḥâdîs̱’in şerhi), Ġarâʾibü’l-eḥâdîs̱ (İstanbul, ts.), Leṭâʾifü’l-ḥikem (İstanbul 1275), Ḥadîs̱-i Erbaʿîn (İstanbul 1290). Ahlâk. Necâtü’l-ġāfilîn (İstanbul 1268), Devâʾü’l-müslimîn (İstanbul 1290), Netâʾicü’l-iḫlâṣ (İstanbul 1290). Fıkıh ve Akaid. Câmiʿu’l-menâsik ʿalâ aḥseni’l-mesâlik (İstanbul 1289), Câmiʿu’l-mütûn (İstanbul 1273), el-ʿÂbir fi’l-enṣâr ve’l-muḥâcir (İstanbul 1276), Matlabü’l-mücâhidîn (Türkçe, el-ʿÂbir’in kenarında). Bir sayfadan ibaret Risâletün maḳbûle fî ḥaḳḳı’l-müceddid ile vasiyetlerini ihtiva eden iki sayfalık Türkçe metin el-ʿÂbir’in kenarında yer almaktadır.

Eserlerini Arapça olarak kaleme alan Gümüşhânevî’nin Câmiʿu’l-uṣûl’ü Velîler ve Tarikatlarda Usûl adıyla Rahmi Serin-Ramazan Nazlı (İstanbul 1977), Rûḥu’l-ʿârifîn’i Vuslat Ehli ve İlâhî Aşk adıyla Rahmi Serin (İstanbul 1978) tarafından tercüme edilmiştir. Râmûzü’l-eḥâdîs̱’in biri aynı adla (trc. Naim Erdoğan, İstanbul 1976), diğeri Hadisler Deryâsı (trc. Lutfi Doğan-M. Cevad Akşit, İstanbul 1982) adıyla iki tercümesi vardır. Necâtü’l-ġāfilîn, Gafillerin Kurtuluş Yolu (trc. A. Kemal Saran, İstanbul 1968), Câmiʿu’l-mütûn, Ehl-i Sünnet İ‘tikadı (trc. Abdülkadir Kabakçı-Fuat Günel, İstanbul 1986, 4. bs.) adıyla yayımlanmıştır.

Kaynak: İrfan Gündüz, Diyanet İslam Ansiklopedisi

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.