Afyon Ulu Cami Tarihi

Afyon Ulu Camii nerededir? Tarihçesi, yapımı, iç yapısı... Afyon Ulu Camii hakkında bilinen ve bilinmeyenler...

Yolunuz Afyonkarahisar'a düşerse, sizi pek çok cami kendisine doğru çekecektir. Gerek şehir merkezindeki cami ve mescitler gerekse her biri tek başına millî medeniyeti temsil etme kabiliyetine haiz ilçe ve kasabalardaki islam ibadetgâhları, sizi birer mıknatıs gibi tutup alıkoymaya çalışacaktır.

AFYONKARAHİSAR'DA CAMİ VE MESCİTLER

Hemen belirtelim, Selçuklulardan günümüze kadar, Afyonkarahisar'da o kadar cami ve mescit yapılmıştır ki, biz hangi birisinin ismini buraya kaydedeceğimizi şaşırmış, işi biraz da kolaycılığa vererek, bir makaleye atıf yapmayı hüner kabul etmişizdir. Bunlardan birisi Yusuf Ilgar ile Mustafa Karazeybek tarafından kaleme alınmış olan "Afyonkarahisar'da Cami ve Mescitler" adlı çalışma olup, bu kaynakta cami ve mescitler yüzyıllara ve bulundukları yerlere göre tasnif edilmiş, özellikleri tek tek sıralanmıştır. Bunlar arasında bugün ayakta olmayanlara da yer verilmiş, bunların hangi sebeplerle yok olduğu belirlenmeye çalışılmıştır.

Bugün Selçuklu, Anadolu Beylikleri ve Osmanlı dönemlerinden camileri bünyesinde taşımakta olan Afyon'dan, bu yazımızda Beylikler Dönemi'nin en önemli eserleri kabul edilen ve mimarî zenginliği ile dikkatleri üzerine çeken Ulu Cami üzerinde duracağız.

HOCA BEY CAMİİ YAHUT CAMİ-İ KEBÎR - AFYON ULU CAMİ

Afyonkarahisar'da Selçuklulardan günümüze intikal eden nadir eserlerden birisi olan Ulu Cami, 19. yüzyıla kadar Hoca Bey Camii olarak bilinmiş, bu yüzyıldan sonra ise Cami-i Kebir (Ulu Cami) olarak anılmaya başlanmıştır. Yapı, 40 ahşap direk üzerine oturtulmuş olması sebebiyle "Kırk Direkli Camii" olarak da anılmaktadır.

Ulu Camii, Afyon'un en eski yerleşim birimlerinden olan Hıdırlık Tepesi ile 226 m. yüksekliğindeki Afyon Kalesi'nin arasındaki derin vadiye (Kale'nin güneybatı eteğine) inşa edilmiş olup, bugün kendi adıyla anılan (Cami-i Kebir) caddededir.

İnşa kitabesine sahip olmamasına rağmen, Afyon Ulu Camii'nin yapılışı ve gelişimi ilgili bilgileri bünyesinde bulunan kitabelerden öğrenebiliyoruz. Bunlar arasında, mihrap ve minberdeki kitabelerle, batı kapısındaki mermer yazıtlar yer almaktadır.

Caminin doğu kapısındaki iki mermer yazıta göre, Selçuklu Veziri Sahip Ata Fahrettin Ali'nin oğlu Afyon Sancakbeyi Nusreddin Hasan tarafından 1272-1277 yıllarında Mimar Emir Hacı Bey'e yaptırılmıştır.

Afyon'un en büyük camilerinden birisi olan yapı 1033 m2 üzerine kurulmuştur. Büyüklüğü sebebiyle bir dönem cuma camiii olarak kullanılmış olan yapının duvarları dıştan moloz taştan olup üç sıra kesme taş hatıllarla cephe üç bölüme ayrılmıştır. Taşların araları Horasan harcı ile derzlenmiştir. Üstte, saçak altlarına ise toplam 24 (biri kırılmış) çörten (taştan yağmur oluğu) yerleştirilmiştir.

AĞAÇ DİREKLİ CAMİ

Afyon Ulu Camii, Anadolu Selçukluları dönemini temsil eden Ankara Arslanhane Camii (1289-1290) ve Beyşehir Eşrefoğlu Camii (1297) ile birlikte, ağaç direkli camiler grubunu oluşturarak, Anadolu'daki Ulu Cami tipleri arasında ayrı bir yer edinirler. Beyşehir Eşrefoğlu Camii'ni dergimizde ele almıştık. Bu ahşap camilere Sivrihisar Ulu Camii (1275), Ayaş Ulucamii'ni (13. yy) ve Kastamonu Kasaba Köyü Camii'ni de ilave edebiliriz. Fakat, Afyon Ulu Camii, bu tarz camilerin Anadolu'daki ilk örneği kabul edilmektedir.

13. yüzyıl Selçuklu dönemi ağaç işçiliğinin güzel örneklerinden birisi olarak görülen Ulu Cami, çarpık dikdörtgen planlı ve beş sıralı kırk ahşap sütunla taşınan ahşap kirişli düz örtü üzerine toprak damlı olarak yapılmıştır. Caminin toprak damı, Cumhuriyet devrindeki onarımlar sırasında değiştirilmiştir. Bugün cami üst örtüsü çinko çatı ile kaplıdır.

Caminin içine doğu, batı ve kuzey cephelerdeki üç kapıdan girilebilmektedir. Bunlardan doğudaki kapı cami zemininden aşağıda olup, bu kot farkı üç basamaklı bir merdivenle telafi edilmektedir. Bunun tersine batıdaki kapı zeminden hayli yüksekte olup, harim zeminine ulaşmak için 10 basamaklı bir merdivenden inmeniz gerekir. Batı kapısındaki bu yükseklik kot farkından değil, dış cephedeki merdiven sisteminden kaynaklanmaktadır.

Ana mekân, iri mukarnas başlıklı ahşap ayaklarla kıble duvarına dikey 9 sahna (nef'e) bölünmüştür. Böylece insana sükûnet veren rahat bir mekân etkisi uyandırılmıştır. Camiye büyük bir manevi hava kazandıran kırk ahşap sütunun tamamı birbirinden farklı başlıklarla tamamlanmaktadır. Bu mukarnas başlıkların biri diğerine benzemeden güzel motiflerle işlenmiştir. Ana mekândaki mukarnas başlıklı bu ağaç sütunlar 5.10 m. boyundadır. Sütunlar vasıtasıyla oluşan netlerden ortadaki net 5.10 m. genişliği ile diğerlerine göre daha geniş olup, bu yönüyle sütunlar arası normal açıklık kabul edilen 3.70 m.'yi aşmıştır.

Camiin iç mekânı farklı yönlerde (hatta birisi mihrabın üstünde) toplam yirmi üç pencere ile aydınlatılmaktadır. Bu pencereler farklı özellikler gösterir. Kimisi yuvarlak veya sivri kemerli, kimisi köşeli olan pencereler, yapının birkaç tamir gördüğüne işaret eder.

MİHRAP VE MİNBERİ NELER KULLANILARAK YAPILMIŞTIR?

Ulu Camii'nin sıcak atmosferinde mukarnas nişli sade taş mihrap ile geometrik geçmelerle süslü ağaç minber önemli pay sahibidir.

Camiin altı sıra mukarnas nişli mihrabı kesme beyaz kireçtaşından yapılmıştır. Mihrabın tarihi camiyle aynı olup Selçuklu taş işçiliğinin sadeliğini yansıtmakta iken, bugün modern yağlı boya nakışlarıyla çirkinleştirilmiştir. Mihrap nişinin alnında ve üç tarafında iki kitabe bulunmaktadır.

Mihrap alnındaki kitabede ihlâs suresi yazılıdır. Nişin üç tarafını çevreleyen geniş bordur kitabe kuşağına ise nesih yazıyla Ayet-el Kürsi kaydedilmiştir. Bu kitabe kuşağında ayrıca, "Büyük Serhat zamanında fakir köle Sivastos'un oğlu Ali Bey, Mahmud'un oğlu Hacı Murat" isimleri okunmaktadır. Aynı kitabede yazı ustalarının imzası niteliğinde de işaretler bulunmaktadır. Bütün bunlardan, mihrabın Selçuklu Sultanı II. izzettin Keykavus tarafından yaptırıldığı, Ulu Camii nakışlarının ise Nakkaş Mahmud oğlu Hacı Murat tarafından yapıldığı düşünülmektedir. Hattat ve nakkaş Hacı Murat, caminin tavanı, direk başlıkları ve kiriş bedenlerindeki çiçek motiflerini de işlemiş, aynı zamanda ayetler ile Esmâü'l-Hüsnâ yazılarını yazmıştır.

Mihrapla ilgili dile getireceğimiz son husus, camiin kuzeydeki kapısı batı duvarına doğru kaydırıldığından, kıble duvarının ortasındaki mihrap, giriş ekseni üstünde değildir.

Kıble duvarına bitişik olan ve mihrabın sağında yer alan ahşap minber Selçuklu ağaç işçiliğinin en güzel örnekleri arasında olup, geometrik bezemeler, üçgen panolar ve geçmeler dikkati çekmektedir. Minber kapısı üzerindeki küçük bir kitabede de: "Büyük vezirler Sülalesinden büyük devlet adamı Nusratu'd Devle ve'd Din Ahmet. Allah onun yardımcılarını aziz kılsın. Saltanatı zamanında 742 senesi Muharreminde bu cemaati toplayan mescidin imarına Allah Teâlâ'nın rahmetine muhtaç kulu merhum Muzafferuddin oğlu Mugisiddin Emir İsa muvaffak oldu" yazılıdır. Bu kayıt, camiin 1341'deki onarımıyla ilgili malumatı ihtiva etmektedir.

Orijinalliğini koruyan minber kapısı, Selçuklu tarzı oymalı, iki kanatlıdır. Bunun üzerindeki kitabede ise bazı ayetler bulunmakta, ayrıca "Amele Emir Hac el Neccar 671 Rebiülevvel (1272)" şeklinde, camiin ve mihrabın ilk yapılışını da belli eden açık bir tarih yer almaktadır. Buna göre, camiin ve ağaç işlemelerin ustası, Dülger (Neccar) Emir Hacı Bey'dir.

Camiin en zengin süslemelerini, geometrik geçmeler şeklinde bir arada toplayan minber, bugün yağlıboya ile sıvanmış olmakla beraber, Selçuklu ağaç işçiliğinin güzel örnekleri arasında yer alır.

SÜSLEMESİ NASIL YAPILMIŞTIR?

Afyon Ulu Camii'nin ahşap sütunlarının mukarnas başlıkları, ahşap tavan ve tavan kirişlerinin kaplamaları, çok renkli kalem işleriyle süslüdür. Bunlardan sütun başlıkları, sarkıt ve baklava dilimlidir. Boyalı nakışlara sahip sütun başlıklarında, mukarnasların her birinin içine birer çiçek motifi yerleştirilmiştir. Fakat bugün ahşap sütun başlıklarından çok azında sözkonusu nakışlar mevcuttur. Başlıklar üzerine konan ahşap atkıların yan yüzeyleri renkli motiflerle işlenmiş ise de bugün bu motifleri görmek çok zordur. Bu süslemelerin çoğu harap olmuş, mukarnas başlıklar ve tavan kaplamalarını süsleyen kalem işlerinden sadece bazı izler kalmıştır.

Camiin tavanında ve kadınlar mahfilinin üst kısmında nakışlar, konsol kıvrımları arasında ise yer yer süslemeler bulunmaktadır. Bu süslemelerde mavi, lacivert, kırmızı renkler kullanılmıştır. Bitkisel motiflerde ise mavi, yeşil, sarı, kırmızı ve kahverenginin değişik tonları kullanılmıştır. Motifler bitkisel ve geometrik olup, zaman zaman rumi ve palmetlere de rastlanmaktadır.

MİNARESİ

Ulu Cami minaresi 15. yy'da Yıldırım Bâyezid devrinde yapılmıştır. Kuzeybatı kısmında yer alan ve birkaç yapı tekniği kullanılarak yapılmış olan bu minare orijinalliğini korumaktadır. Üçgenli bir pabucu ve dörtgen prizmal bir kaidenin üstüne bindirilen almaşık duvarlı sekizgen ikinci bir kaidesi bulunan bu minare, şerefe yüksekliğine kadar açık yeşil sırlı tuğladan baklava motifleriyle bezenmiştir. Minarenin 76 basamakla çıkılan şerefesi ise dört sıra kirpi burnu üzerine oturtulmuş korkuluklarla tamamlanmıştır.

Ulu Cami minaresinin kaidesi yanına Osmanlı döneminde bir de çeşme eklendiğini belirtelim.

"Anadolu Selçuklularından Erken Osmanlı Dönemine Minare Biçimindeki Gelişmeler" başlıklı makalesinde Afyon Ulu Camii minaresi inşa dönemi hakkında yapılan farklı yaklaşımlara temas eden Âli Osman Uysal, hem kullanılan malzemesi ve pabuç biçimi, hem de üzerindeki sırlı tuğlalarıyla, bu minarenin kesin olarak 14. yy.dan önceki bir tarihe mâledilemeyeceğini kaydeder.

YAPILAN ONARIMLAR NELERDİR?

Afyon Ulu Camii'nin ilk büyük onarımı 1341 yılında Muzafferüddinoğlu Emir Abdullah Bey tarafından yaptırılmış ve doğu cephesindeki kapı üzerine bir kitabe konulmuştur. Yukarıda da temas ettiğimiz gibi, bu kitabede onarıma ait bilgiler bulunmaktadır.

Cami bunun dışında 1765, 1851, 1950, 1969, 1978, 1983-1984, 2006 yıllarında bakım ve onarımdan geçirilmiştir. Söylendiğine göre, 2006'daki onarım sırasında müezzin mahfili ile kuzey girişi arasındaki korkuluklarla çevrili bölümde 3 tane mezar çıkmış, yeri belli olsun diye bu şekilde bir tespite gidilmiştir.

Bakım ve onarımlarında genel olarak en eski şekli korunan camiin çürüyen kimi ahşap unsurları değiştirilmiştir.

 

Kaynak: diyanet.gov.tr

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.