Adiyy Bin Hatim (r.a.) Nasıl Müslüman Oldu?

Adiyy bin Hatem -radıyallâhu anh- kimdir, zorla mı Müslüman oldu? Adiyy bin Hâtim’in -radıyallâhu anh- Müslüman oluş hikayesi...

Cömertliği dillere destân olan Hâtim-i Tâî, Tayy kabîlesindendi ve Adiy’in babası idi. Adiy, kavmi içinde büyük, şerefli, hatîb, hazır cevap, fazîletli ve cömert bir zât idi. Allâh Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, Hicret’in dokuzuncu yılında Hazret-i Ali’yi Tayy kabîlesinin putu Füls’ü yıkmaya gönderdiğinde, Adiy Şam’a kaçmıştı. Kızkardeşi Seffâne ise esirler arasında Medîne’ye getirilmişti.

Varlık Nûru Efendimiz, Seffâne’yi serbest bıraktı ve elbise, binit, yol azığı verip kavminden emniyetli bâzı kişilerin yanına katarak Şam’a gönderdi.

Adiy bin Hâtim der ki:

“Seffâne akıllı bir kadındı. Ona:

«–Şu zâtın işi hakkındaki görüşün nedir?» diye sordum. Bana:

«–Vallâhi, senin acele O’na katılmanı uygun görürüm. Eğer kendisi gerçekten peygamberse, O’na tâbî olmakta başkalarının önüne geçmen, senin için bir fazîlet ve üstünlük olur. Bir hükümdarsa, O’nun sâyesinde Yemen’deki saltanatını kaybetmez, hor ve hakir bir duruma düşmezsin! Artık karar senindir!» dedi.

«–Vallâhi yerinde görüş budur! Ben bu zâta gideceğim. O bir yalancı ise (yalancılığı) bana zarar vermez. Eğer doğru ise söylediklerini dinler, kendisine tâbî olurum!» dedim ve Medîne’ye geldim. Peygamber -aleyhissalâtü vesselâm-’ın yanında akrabâ, kadın ve çocuklarının bulunduğunu gördüğüm zaman anladım ki O’nda ne Kisrâ’nın ne de Kayser’in saltanatı vardır!

Fahr-i Kâinât -sallâllâhu aleyhi ve sellem- elimden tuttu, beni evine götürdü. Yolda düşkün ve yaşlı bir kadın O’nu durdurdu ve ihtiyâcını arz etti. O da uzun bir süre ayakta durup kadının derdini dinledi ve meselesini halletti. Eve vardığımızda hurma lifinden doldurulmuş bir minder alıp bana ikrâm etti:

«–Bunun üzerine otur!» buyurdu.

Ben:

«–Hayır! Onun üzerine Sen otur!» dedim.

Rasûlullâh bana:

«–Hayır, sen oturacaksın!» buyurdu.

Minderin üzerine oturdum, Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ise kuru yere oturdu. İçimden:

«Vallâhi bu, hükümdar işi değildir!» dedim.

Allâh Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

«–Adiy! Müslüman ol selâmet bulursun.» deyince:

«–Benim dînim var.» dedim.

«–Senin dînini senden iyi biliyorum!» buyurdu.

«–Benim dînimi benden iyi mi biliyorsun?» dedim.

«–Evet! Sen Rekûsî değil misin?[1] Kavminin elde ettiği ganîmetlerin dörtte birini yemiyor musun?» diye sordu.

«–Evet öyle.» dedim.

«–Aslında bu, dînine göre sana helâl değildir!» dedi ve daha fazla bir şey söylemedi. Rasûlullâh bunu söyleyince çok mahcup oldum! Kendisine:

«–Evet! Öyledir vallâhi!» dedim. Anladım ki O, Allâh tarafından gönderilmiş bir peygamberdir. Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, beni utandıran sözü bir daha tekrarlamadı. Sözlerine devamla:

«–Senin İslâm’a girmene mânî olan sebebi biliyorum. Sen: “O’na zayıflar, Arapların değer vermediği güçsüz kimseler tâbî oluyor.” diyorsun. Sen Hîre’yi bilir misin?» buyurdu.

«–Görmedim ama duydum.» dedim.

«–Rûhumu kudret elinde tutan Allâh’a yemin ederim ki, Allâh bu dâvâyı tamamlayacak. Öyle ki tek başına bir kadın Hîre’den çıkarak gelip Allâh’ın evini tavâf edecek. Sonra Kisrâ bin Hürmüz’ün hazîneleri fethedilecek!» buyurdu.

«–Kisrâ bin Hürmüz’ün mü?» diye sordum.

«–Evet Kisrâ bin Hürmüz’ün!» buyurdu. Sonra da:

«–Çok sürmez, mal o kadar bollaşacak ki, kimse tenezzül etmeyecek, malın zekâtını alacak kimse bulunamayacak!» buyurdu.

Müslüman olduğumda Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- çok sevindi, yüzünde büyük bir sürûr müşâhede ettim. Ensâr’dan birinin evinde misâfir olmamı emretti. Sabah-akşam onun evine gidip gelmeye başladım. Hiçbir namaz vakti girmezdi ki, O’nu özlemiş olmayayım!”

Daha sonraları bu hâdiseyi anlatan Adiy -radıyallâhu anh- der ki:

“Vallâhi bir kadının Hîre’den devesinin üzerinde korkmadan yola çıkıp şu Beytullâh’ı haccettiğini görmüşümdür! Ayrıca, vallâhî Kisrâ’nın hazînelerini fethedenler arasında ben de bulundum. Rûhumu elinde bulunduran Allâh’a yemin ederim ki, üçüncüsü de elbette olacaktır. Çünkü onu Rasûlullâh söyledi.” (Buhârî, Menâkıb, 25; Ahmed, IV, 257, 377-379; İbn-i Hişâm, IV, 246; İbn-i Kesîr, el-Bidâye, V, 62)

Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in verdiği diğer haber de tahakkuk etti. Halîfe Ömer bin Abdülazîz, zekât memurunu Afrika ülkelerine göndermişti. Memur, malları dağıtamadan geri getirdi. Çünkü zekât alacak kimse bulamamıştı. Bunun üzerine o da bu paralarla pek çok köle alıp âzâd etti.[2]

Dipnotlar:

[1] Rekûsiyye: Hıristiyanlık ile Sâbiîlik arasında, ikisinin karışımı bir din telâkkîsi.

[2] Bkz. Bûtî, s. 434.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Hz. Muhammed Mustafa 2, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

ADİYY BİN HATEM (R.A.) KİMDİR?

Adiyy Bin Hatem (r.a.) Kimdir?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.