Âdet Dönemindeki Bir Kadının İbadet Hayatı

İslâm’a göre âdetli kadın; günlük hayat içerisinde yalnızca bazı ibadetleri yerine getiremez. Bunun dışında onun âdetli olması, içtimâî ve insânî ilişkilerine tesir etmez. Kadınlar muayyen günlerinde hangi ibadetleri yapabilir, hangilerini yapamaz?

“Sana kadınların hayız (âdet) hâllerini de soruyorlar. De ki: «O (hayız) bir ezâdır....»” (el-Bakara, 222)

Cenâb-ı Hak, kadını ve erkeği, gerek beden, gerekse duygu açısından farklı yaratmış, her bir cinse farklı istidat ve özellikler vermiştir. Bunlardan biri de, kadınları erkeklerden farklı kılan husûsiyetlerinden biri olan “âdet hâli”dir.

Fıkıh ilminde “hayız” olarak ifade edilen âdet; menstruasyon, regl, âdet görme, âdet kanaması, aybaşı hâli gibi isimlerle de ifade edilir. Bir genç kızın ergenliğe girmesinin işareti olup, hanımların rahminden düzenli aralıklarla gelen kanı ifade eder. Âdet görebilmek, Cenab-ı Hakk’ın kadınlara anne olabilmeleri için bir ikrâmıdır, lütfudur..

Bugünkü tıbbî bilgiler, âdet kanamasının 11-13’lü yaşlarda başlayıp 45-50 yaşlarında sona erdiğini, âdet süresinin de 3-6 gün civarında olduğunu ifade etmektedir. Bununla birlikte fizikî bünye, psikolojik durum ve çevre şartlarına bağlı olarak kadınların âdet çağı ve süresi farklılık taşıyabilmektedir. (Bkz: Heyet, İlmihal, Türkiye Diyanet Vakfı, c: I, sh. 212)

ÂDETLİ KADININ GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE YAŞADIKLARI

Âdetli kadın, geçmişten günümüze kadar çeşitli toplum ve inançlar tarafından farklı muâmeleler görmüştür. Bilhassa Hint alt kıtası dinlerinde ve Ortodoks Yahudîlikte kadın cinsi ve bilhassa âdet gören kadın, toplumdan tecrid edilme (dışlanma) derecesinde hor görülmüştür. İslâm’a göre âdetli kadın; günlük hayat içerisinde yalnızca bazı ibadetleri yerine getiremez. Bunun dışında onun âdetli olması, içtimâî ve insânî ilişkilerine tesir etmez.

Âdetli olmak ya da olmamak, kadının elinde olmayan bir durumdur. Âdetli kadın, kendini potansiyel suçlu îlân etmemeli, ibadet ve günlük hayatında Cenâb-ı Hakk’ın verdiği ruhsatlara göre hareket etmelidir. Âdetliyken yemek yapmamak, hamur yoğurmamak, reçel yapmamak, banyo yapmamak, yeni doğmuş bebeğe bakmamak, birer toplumsal saplantıdan ibarettir.

Âdetli kadın namaz abdesti alabilir, tesbih çekebilir, günlük duâ ve zikirlerini yapabilir, Kur’ân-ı Kerîm’de geçen duâları ezberden ve besmelesiz okuyabilir. Öğretici konumundaysa Kur’ân’a el sürmeden, kelime kelime Kur’ân öğretebilir. Bunun dışında toplumsal hayatta, günlük rutin işlerini yapabilir, diş dolgusu vb. durumlar da buna dâhildir. Kesinlikle toplumdan, akıp giden hayattan tecrid edilmez, dışlanmaz, hayatını normal akışında sürdürür.

Bunun en güzel örneklerini Allah Rasûlü Efendimiz’in hayatında görmekteyiz: Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, hanımları âdetliyken onların içtikleri bardaktan su içmiş, hanımı omzuna yaslanmış hâlde Kur’ân-ı Kerîm okumuş, onlarla aynı yatakta yatmış, velhâsıl hiçbir şekilde o dönemlerinde onları incitmemiştir. Zira o dönemler, hormonal değişikliklerden dolayı hanımların daha rakîk, hassas, kırılgan oldukları dönemlerdir.

ÂDET DÖNEMİNDEKİ BİR KADININ İBADETLERİ

1. Namaz kılamaz. Farz, vacip, sünnet hiçbir namazı kılmadığı gibi bunları daha sonra kaza da etmez.

2. Oruç tutmaz. Âdetli olmadığı zamanlarda tutamadığı oruçlarını ise daha sonraki günlerde güne gün kazâ eder.

3. Kur’ân-ı Kerîm’i okuyamaz, Kur’ân’a dokunamaz. Ancak gerekirse, gözüyle takip edebilir.

4. Kâbe’yi tavaf edemez.

Hayızlı bir kadın, hac ibadetini edâ ederken Kâbe’yi tavaf dışında, hacla ilgili bütün iş ve ibadetleri (menâsik) yapabilir. Haccın rüknü olan ziyaret (ifâza) tavafını yapmak üzere temizleninceye kadar Mekke’de bekler. Hanefîler’e göre hayızlı olarak tavaf yapılması geçerli olmakla birlikte ceza kurbanı kesilmesi gerekir. (Bkz: Heyet, a.g.e, sh. 213)

5. Camiye veya mescide -zorunluluk yoksa- giremez. Bu konuda dört mezhep müttefiktir. Zorunluluktan kasıt, aşırı yağış, soğuk, korku vb. durumlardır.

6. Kocasıyla cinsî münasebette bulunamaz. Hayızlı kadınla cinsî münâsebette bulunmak, âyetin de açık ifadesi gereği (Bkz: el-Bakara, 222) haramdır. Böyle bir ilişkide bulunan kimsenin bu günahından tevbe ve istiğfar etmesi gerektiği gibi, belli bir miktar (ilk günlerdeki ilişki için 4,25 gr., son günlerdeki için bunun yarısı miktarda altın) sadaka vermesi de gerekli görülür. (Bkz: Heyet, a.g.e, sh. 213)

7. Secde âyeti dinlediği zaman kendisine secde vâcip olmaz.

8. Kadın âdetliyken saç ve tırnak kesebilir, vücudundan tüy koparabilir. Yalnız kimi âlimler, bunların insan vücudunun birer parçası olduğu için guslettikten sonra kesilmesini uygun görmüşlerdir.

9. Kadın âdetliyken, sağlık ve hijyen açısından, havuza ve denize girmemelidir.

10. Kadınlar âdetliyken saçlarını boyayabilirler.

11. Hâmile kadın âdet görebilir. Bu, hâmileliğin aslından olmayan bir durumdur, yani görülen hâl, özür kanıdır. Hâmile kadın, eğer kanama görüyorsa, her namaz vakti çıktıktan sonra abdest alıp namazını kılar.

12. Diyanet İşleri Başkanlığı fetvasına göre, âdetli kadın kabir ziyaretinde bulunabilir, lâkin ziyarette Kur’ân okuyamaz.

ÂDETLİ KİMSENİN KUR'ÂN OKUYUP OKUYAMAYACAĞI

Günümüzde en çok tartışılan mevzûlardan birisi de, âdetli kimsenin Kur’ân okuyup okuyamayacağı, öğrenci ise ne yapması gerektiği mevzuudur. Evvelâ meseleye vesvese cihetinden yaklaşmamak lâzım gelir. Öğrenciler için söylenen:

“-Âdetliyken okumazsa unutur, ezberini yapamazsa hâfızlığı gecikir, yarım kalır, ezberleri pekişmez...” gibi ifadeler, esasında bulaşıcı olan modern vesveselerdir.

Kur’ân-ı Kerîm, Allah kelâmıdır. Dînin hüküm koyucusu da Allah’tır. Günümüzdeki fetva arayışları, falanca mezhebin falanca âlimin hâdiseye bakışı, bu konudaki farklı görüşü vs. bütün bunlar tamamen işin kaçamak boyutlarıdır. Allah kelâmını öğrenmekten maksat, sırf yüzünden okuma ya da ezber değildir/olmamalıdır. Bu ulvî bakışa sahip olanlar, bu dönemlerinde Kur’ân-ı Kerîm okumaz, ezber yapmaz, dînî vecibelerini çizilen meşrû sınırlar içerisinde yerine getirirler. Zira bu hâl, bizler için bir imtihan olabilir.

Mesleğim îcâbı burada en çok üzerinde durmak istediğim nokta, hâfızlık eğitimi verilen kimi Kur’ân kurslarında hâfızlığı bir an evvel tamamlamak adına, âdetli kız öğrencilere, hem de mushaftan ezber yaptırılmakta olduğudur. Bu uygulamaya dâir birçok hocahanımın onlarca fetvâsı(!) bulunmaktadır. Yukarıda saydığımız vesveseler de bu fetvâların ardından sıralanmaktadır.

HAFIZLIK YAPAN KIZ ÇOCUKLARINA ÂDET DÖNEMLERİNDE TATİL VERİLMELİ

İster yüzünden, ister hâfızlık eğitiminde, muayyen günlerde Kur’ân’ı yüzünden okuma ve ezbere ara verilmeli, o dönemlerde kız öğrencilere namaz duâları, ezân, yemek, hatim, salât-ı tefriciye, salât-ı münciye duaları gibi mûteber duâlar ve mânâları ezberletilmelidir. Eğitimde doğacak boşluk bu şekilde kapatılmalıdır. Zaten bir plan doğrultusunda hareket edildiği vakit, bu duâların bir eğitim sezonunu kapsayacağı görülür.

Hâfızlık yapmakta olan kız çocuklarına âdet dönemlerinde tatil verilmeli; “ezberini unutur, Kur’ân’dan soğur, hâfızlığı bırakır” gibi vesveselerden zihinler arındırılmalıdır. Neticede hâfızlık nasip işidir. Mühim olan, yapılan işten hayır görmektir.

Hâfızlık eğitimi veren kimi Kur’ân kurslarında tecrübe ettiğim bir gerçek var: Böyle dönemlerde ezber yapmaya zorlanan kız öğrenciler; seccade, havlu arasına sardığı Kur’ân-ı Kerîm ile, sınıflar, katlar ve yatakhaneler arasında dolaşa dolaşa ezber yapar ve ezberlerini verirler. Bu esnada sayfasını başkasına açtırır, kalemle iki sayfanın arasını ayırmaya çalışır. Bir gün karın ağrısı, diğer gün baş ağrısı, bel ağrısı çeker; böyle zamanlarda yaptığı ezberden de verim alamaz. Hormon dengeleri değiştiği için moral ve duygu durumu değişir. Yaptığı ezberin hayrını ve bereketini de mânen hissedemez. Ezberi kaybolur, iç muhâsebe ve vicdanî rahatsızlık peşini bırakmaz. Zira âdetli iken Kur’ân ezberlemiştir.

HAFIZLIK YAPAN KIZLAR ÂDETLİ OLDUKLARINDA KUR'ÂN'I DİNLEYEREK TEKRAR EDEBİLİR

Büyüklerimizden sıkça işittiğimiz; “Şer’î bir gâyeye, gayr-ı şer’î yoldan gidilmez!” sözü, burada kendini hissettirir. Bu dönemde yapılacak en güzel şey; sayfalarını ya da yeni yapacağı ezberi dijital âletlerden dinlemektir. İçinden, “okumadan” tekrar yapıp zihnini yeni yapacağı ezbere hazırlamak ve önceki ezberini tazelemektir. Maalesef şahsî kaygıları zirvede olan, etiket ve skor düşkünü bir toplum olmaya doğru giderken “şu kadar hâfız çıkardık, bu kadar mezun verdik!” gibi dünyevî mesajlar uğruna, uhrevî endişelerimizi geri plâna atıverdik. Bunun en garip örneklerini dînî eğitim veren kurumlarda görüyoruz.

Netice olarak âyette de buyrulduğu üzere, âdet hâli bir “ezâ”dır. Ağrıları, sancıları, hormonal değişiklikleri, duygusal yoğunlukları, içinde barındıran bir ezâ hâli... Fakat mü’minin başına gelen her dert ve sıkıntıda, sabırla karşılandığında da bir ecir olduğu muhakkaktır.

Rabbimiz, hayatlarının önemli bir kısmında böyle bir ezâya, büyük bir sabır, teslimiyet ve tevekkülle katlanan hanımlara sonsuz rahmet, bereket ve mağfiret deryasından nice ecirler nasip etsin. Âmin.

Kaynak: Fatma Çatak, Şebnem Dergisi, 147. Sayı

İslam ve İhsan

KADINLAR ÖZEL GÜNLERİNDE ORUÇ TUTABİLİRLER Mİ?

Kadınlar Özel Günlerinde Oruç Tutabilirler mi?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.