Abdullah Bin Zübeyr (r.a.) Kimdir?

Abdullah Bin Zübeyr (r.a.) kimdir? Hicretten sonra dünyaya gelen ilk çocuk ve adını Peygamberimizin (s.a.s.) koyduğu; Abdullah Bin Zübeyr'in (r.a.) hayatı.

Abdullah Bin Zübeyr (r.a.) Medine'ye hicret eden Müslümanların ilk sevinci ve ilk göz aydınlığı bir hicret armağanı... Hicretten sonra dünyaya gelen ilk çocuktur. Onun doğumu ile Müslümanlar büyük bir sevinç yaşamışlardır.

ABDULLAH BİN ZÜBEYR (R.A.) KİMDİR?

Abdullah Bin Zübeyr (r.a.) Kureyş kabilesinin Esed b. Abdüluzzâ koluna mensuptur. Babası aşere-i mübeşşereden Zübeyr b. Avvâm, annesi Hz. Ebûbekir’in kızı Esmâ’dır. Hicretin ikinci yılı zilkade ayında (Mayıs 624) Medine’de doğdu.

Sevgili Peygamberimizin Medine'ye hicretinden sonra Yahudiler, Müslümanları psikolojik baskı altında tutarak korkutmak istemişlerdi. Kahinlerin, "biz muhacirlere sihir yaptık, çocukları olmayacak" şeklindeki dedikodularını etrafa yaymaya başlamışlardı. Abdullah'ın doğumu île Yahudilerin yalanları ve iftiraları ortaya çıkmış, kin ve öfkeleri artmıştı. Müslümanlar ise bir bayram sevinci yaşamışlardır. Çocuğu Resulullah sallallahu aleyhi ve selem Efendimize götürdüler Kucağına alıp alnından öpen iki Cihan Güneşi Efendimiz mübarek ağzından onun damaklarına nur taneciği tükürüğünden sürdü. Adını Abdullah koydu. Ona dua etti.

PEYGAMBERİMİZİN SAMİMİ DOSTU

Babası, "Havariyyun-Nebi = Peygamberimizin samimi dostu" lakabıyla meşhur, aşere-i mübeşşereden = Cennetle müjdelenen on sahabiden biri olan Zübeyr İbnü'1-Avvam'dır. Annesi, Ebubekir Sıddık'ın (r.a.) kızı Hz. Esma'dır.

Abdullah Bin Zübeyr, çocuk yasta olmasına rağmen Sevgili Peygamberimizin yanından ayrılmamıştır. Babası ile beraber yedi yaşına geldiğinde Resulullah (s.a.v.) Efendimize biat etmiş, hayat prensiplerini O'ndan almıştır. O, gittiği yolu bilen, akıllı, ahlaklı, gür imanlı ve büyük azim sahibi bir kahraman olarak yetişmiştir.

O, hem savaşta hem de abid ve zahitlikte kahramandı. Geceleri devamlı namaz kılar, gündüzleri de oruç tutardı. Namazı o derecede huşu içinde kılardı ki; mancınıktan atılan bir gülle, namazı kılarken onun sakalı ile göğsü arasından geçtiği halde onu ne hissetmiş ne de sarsmıştı.

İBADETLERİ EFSANE SAHABİ

Ömer Bin Abdülaziz bir gün İbni Ebi Müleyke'ye: "Bize Abdullah İbni Zübeyr'i anlat" demişti. O da "Vallahi onun nefsi gibi iki yönlü oluşturulmuş hiç kimse görmedim O, namaza girer, kıyama durur ve secdede dalıp giderdi Rüku ve secdede sırtına, omuzuna kuşlar konardı" Onun namazı, orucu, tüm ibadetleri savaştaki kahramanlığı gibi tam bir efsane idi.

İbni Abbas da onun hakkında sorulduğunda şöyle demiştir:"Allah için namaz kılar, Allah korkusu ile çok sıcak günlerde dahi oruç tutardı."

On iki yaşlarında iken babası ile Yermük savaşına katılmış. Yine babası ile Mısır fethinde bulunmuştur O, Kuzey Afrika'da Berberîlerle yapılan savaşta tek başına safları yararak komutana doğru saldıran, etrafındaki askerleriyle birlikte komutanı yere seren ve İslâm sancağını dalgalandıran bir yiğittir. Onun yaşlılığındaki şecaat, cesaret ve kahramanlığını, Mekke-i Mükerreme'yi muhasara eden Hacca-i Zalime karşı müdafaasında görmekteyiz.

HALİFELİĞİNİ İLAN ETMESİ VE EMEVİLER İLE MÜCADELESİ

Abdullah Bin Zübeyr, (r.a.) Hz. Hüseyin'nin (r.a.) şahadetini öğrenince Yezid'in adamlarını Hicaz'dan çıkararak halifeliğini ilan etti. Mekke-i Mükerreme'yi hilafet merkezi yaptı. Mekke ve Medine halkı kendisine biat etti. Yezid'in vefatından sonra Yemen, Basra, Küfe ve Horasan halkı da biat ettiler. Dokuz sene halifeliği müddetince sadece Mısır ve Şam Emevilerin elinde kaldı.

Abdülmelik bin Mervan, Emevilerin başına geçince Şam ve Mısır'da hükümetini kuvvetlendirdi. Haccac bin Yusuf es-Sekafi'yi de Hicaz tarafına gönderdi. (691 m) Haccac, Mekke-i Mükerreme'yi muhasara altına aldı. Abdullah Bin Zübeyr'i (r.a.) yardımsız bırakmak için uğraştı. Halkın yiyecek ve içeceğini kesti. Ebu Kubeys dağına mancınık kurarak şehri tahrip etti. 6 ay süren muhasara sonunda halkın büyük çoğunluğu açlıktan Haccac'a teslim oldu.

ANNESİ İLE YAPTIĞI KONUŞMA

Abdullah Bin Zübeyr (r.a.) yalnız kalmıştı. Etrafındakiler savaşa devam ediyordu. Bir ara annesini ziyarete gitti. Ona:

"Anneciğim, halkın çoğu teslim oldu. Yanımda çok az adamım kaldı. Onlar da fazla dayanamıyorlar. Düşman bana dilediğim kadar dünyalık veriyor. Bu durumda ne yapayım?" diye sordu Annesi Esma r.a.) onun yiğitlik damarlarına hitap edercesine

"Oğlum! Sen kendini daha iyi bilirsin. Eğer hak yolda olduğuna inanıyorsan o yolda ölünceye kadar devam et. Eğer meramın dünya ise sen ne kötü adammışsın ki hem kendini hem de arkadaşlarını helak etmiş olacaksın. Dünyada daha ne kadar kalacaksın? Ölüm daha iyidir" diye cevap verdi. Oda:

"Anneciğim! Benim fikrim de budur. Dünyaya asla itibar etmedim ve etmemde... Allah'ın emrinden asla sapmadım... Kimseye zulmetmedim. Emanete hıyanet etmedim... Benim için Rabbimin rızası her şeyin üstündedir." diyerek yiğitlik ve kahramanlığını göstermek istemiştir.

Esma (r. a.) "Umarım ki sabr-ı cemil üzre bulunurum." der ve söyle dua eder: "Allahm Abdullah'ı sana havale ediyorum. Onun için takdir ettiğine razı oldum. Bana sabredenler sevabını ver."

ABDULLAH BİN ZÜBEYR (R.A.) NASIL VEFAT ETTİ?

Annesiyle helalleşip, vedalaşan Abdullah Bin Zübeyr (r.a) yaşının yetmiş üç olduğuna bakmadan aslanlar gibi kah sağa kah sola seğirtmeye başladı. Hücumları geri püskürterek kimseyi yanına yaklaştırmadı. Onun bu kahramanlığı karşısındaki Haccac tek başına onu yakalayamayacağını anladı ve toplu olarak hücuma geçti, etrafını kuşattı. Mancınıklardan atılan taşlardan yüzüne isabet alan İbni Zübeyr (r.a.) şehit oldu. (692 M)

Tefsir, Hadis ve Fıkıh alimlerinden (Abadile = Dört Abdullah) biri olan Abdullah İbni Zübeyr (r.a) 33 hadis rivayet etmiştir. Kur'an-ı Kerim'i çoğaltma heyetinde bulunmuştur. İslâm'da ilk gümüş parayı bastırmıştır. Cenab-ı Hak'tan şefaatlerini niyaz ederiz.

Kaynak: Mustafa Eriş, Altınoluk Dergisi, 1993 - Ağustos, Sayı: 90

İslam ve İhsan

ZÜBEYR BİN AVVAM (R.A.) KİMDİR?

Zübeyr Bin Avvam (r.a.) Kimdir?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.