Abdullah Bin Amr Bin As (r.a.) Kimdir?

Abdullah Bin Amr Bin As radıyallahu anh, abid, zahid ve çok tövbe eden bir zattır. Kendisini o kadar ibadete vermiştir ki, gece gündüz ona yetmez olmuştur. Hatta Resûlullah sallallahu aleyhi vessellem Efendimiz onun bu durumuna müdahale etme ihtiyacı duymuştur.

Babası zeka ve dehasıyla meşhur Amr Bin As'dır. Abdullah babasından önce İslam'la şereflendi. Önceki adı As idi. Sevgili Peygamberimizin Abdullah olarak değiştirdi.

O, adeta abid, zahid olarak yaratılmıştı. Dünyasını ibadet üzerine kurmuştu. Hiçbir şey onu ibadet etme zevkinden uzaklaştıramadı. Gece hep ayakta ibadet halinde veya göz yaşı akıtıyordu. Gündüzü de devamlı oruçluydu. Bunun tek bir istisnası vardı. O da savaşa çıkmak. O, şehitlik özlemiyle de doluydu... Bu sebepten savaşlarda daima ön saflarda yer alırdı. Bedir ve Uhud'a yaşının küçüklüğünden katılamadı. Diğer gazvelerde hep peygamberimizin yanında bulundu.

O, savaş bitince, ya camide, ya da evindeki seccadesinde görünürdü. Gündüz saim = oruçlu , gece kaim= ayakta idi. Sukut ehliydi. Çok az konuşurdu. Dili dünya, kelamından bir söz bilmezdi. Onun dili ancak Kur'an okurken, Allah'a hamd ederken veya tevbe, istiğfar ederken ıslaktı.

DAVUDİ ORUCU NE DEMEK?

Onun bu zühd hali Resûl-i Ekrem (s.a) Efendimize bildirilmişti. Sevgili Peygamberimizin onu çağırttı ve ona i'tidal, orta yolu takip etmesini tavsiye etti. Huzuruna geldiğinde ona şöyle dedi:

"Ey Abdullah! Bana senin gündüzleri yemeyip oruç tuttuğun, geceleri de uyumayıp namaz kıldığın haber verilmedi mi sanıyorsun?" O da: "Evet ya Resûlallah! Öyledir dedi. Bunun üzerine Resûl-i Ekrem (s.a) Efendimiz ona:

"Böyle yapma! Bazı günlerde oruç tut, bazı günlerde iftar et. Gecenin bir kısmında uyu, bir kısmında da namaz kıl. Çünkü bedenin senin üzerinde hakkı vardır. Gözünün hakkı vardır. Hanımının hakkı vardır. Komşunun da bir hakkı vardır. Bu hakları yerine getir. Her ay üç gün oruç tutman sana yeter" buyurdu. Abdullah: "Ya Resûlallah! Benim bundan daha fazlasına gücüm yeter ..." dedi. Sevgili Peygamberimiz: "Her cuma günü hariç haftada iki gün oruç tutman sana yeter" buyurdu. Abdullah (r.a) "Benim bundan daha fazlasına gücüm yeter" deyince Fahr-i Kainat (s.a) Efendimiz :"Öyleyse Davudi orucu gibi tut. En makbul oruç, kardeşim Davud aleyhisselam'ın orucudur. O, bir gün yer bir gün tutardı " buyurdu.

Bu bir eğitim metoduydu... İnsan alıştığını kolay bırakamazdı... Bir gün ara verdirerek onu tabi hayata döndürdü... Ona dünyada yaşadığını ve dünya şartlarına uymak gerektiğini öğretti.

KUR'AN OKUMA ADABI

Yine Resûl-i Ekrem (s.a) Abdullah'a: "Öğrendim ki, Kur'an'ı bir gecede hatmediyormuşsun? Ömrünün uzun olup onu okumaktan usanmandan endişe ediyorum.

Kur'an'ı her ayda bir defa hatmet. Onu her on günde bir defa hatmet... Onu her üç günde bir defa hatmet..." buyurdu. Kur'an okuma adabının bu şekilde olması gerektiğini duyurdu sonra sözlerine devamla: "Ben hem oruç tutuyorum, hem tutmuyorum. Namaz da kılıyorum. Uyuyorum da... Kadınlarla da evleniyorum. Kim sünnetimden yüz çevirirse benden değildir." buyurarak İslam'ın i'tidal konusundaki titizliğini beyan etti.

İnsan aciz olarak yaratılmıştır. Her zaman gücü aynı kalmaz. Sermayeyi güzel harcamak lazım... Ne ifrata ne de tefrite kaçmamalı... Huzurla ibadete devam etmeli... Kulluktan devamlı zevk alır hale gelmeli... İfrat ve tefrit her konuda kınanmıştır. Ondan uzak durulması ve orta yolda yürünmesi tavsiye edilmiştir. Bakmamak, usanmamak için... Vücudun sıhhat ve afiyeti için.. Gönüllerde büyük bir hasretin doğması için... Aşk ve şevk içinde kulluk yapabilmek için... Ruhun ibadete devamlı arzu ve istekli olması için... Yapılan ibadetten tad almak, lezzet duyabilmek için... Rabbimiz bizleri en güzel şekilde kulluk yapıp imanın ve amelin tadını alanlardan eylesin. Amin.

EN ÇOK HADİS EZBERLEYEN SAHABİ

Abdullah İbni Amr İbni As (r.a) Resûlullah (s.a) Efendimizden pek çok hadis-i şerif yazmıştır. Mübarek ağızlarından çıkan her şeyi kaydetmiştir. Onun ilminin çokluğunu Ebu Hureyre (r.a) şöyle itiraf ediyor :"Resûlullah (sa)'ın hadis-i şeriflerini, benden çok ezberleyen ve rivayet eden olmamıştır. Fakat Abdullah Bin Amr, benden daha çok ezberlemiştir. Çünkü o yazıyordu" dedi.

Bir gün ashaba-ı kiramın ileri gelenleri Abdullah'a "Sen Resûlullah'tan her şeyi yazıyorsun. Halbuki Resûlullah (s.a) bazan gazap halinde bazan da sürür halinde söz söylemektedir' dediler. Abdullah sevgili Peygamberimizden işittiklerini kaydetme hususunda tereddütte kaldı. Meseleyi Resûl-i Ekrem (s a) Efendimize arz etti. İki Cihan Güneşi Efendimiz ona: "Yazmaya devam et! Çünkü, Allaha yemin ederim ki, ağzımdan hak olandan başka bir şey çıkmamıştır "buyurdu. Bunun üzerine Abdullah yazmaya devam etti.

SAHİFE-İ SADIKA NE DEMEK?

Abdullah İbni Amr (r.a.), işittiği bütün hadisleri "Sahife-i sadıka" adı verilen bir mecmuada topladı. Kendisine bir sual sorulduğunda yazdığı bu mecmuaya bakar öyle cevap verirdi. Kendisinden ilim öğrenmek için uzak yerlerden gelirlerdi. Bir gün birisi ders esnasında safları yara yara Abdullah (r.a)'nın yanına geldi. Resûlullah'dan duyup ezberlediği bir meseleyi öğretmesini istedi. Abdullah ibni Amr (r.a) o kişiye şu hadis-i şerifi öğretti.

"Müslüman elinden ve dilinden kimsenin zarar görmediği kimsedir Muhacir de, Allah Teala'nın yasak ettiği her şeyi terk eden kimsedir".

Onun sözleri hikmet doluydu. Bir tanesi şöyleydi: "Çok ağlayın! Ağlayamazsanız, ağlamaklı bir halde bulunun. Eğer hakikati bilseydiniz, sesiniz kesilinceye kadar ağlar, beliniz bükülünceye kadar namaz kılardınız."

O, Sıffin savaşına Resûlullah'ın "babana itaat et!'' emrine imtisalen katıldı. Fakat ne bir kılıç, ne bir mızrak, ne de ok kullandı... 684 M. senesinde namazgahında Rabbine hamd ederek tazarru ve niyaz ederek ruhunu teslim etti. Rabbimizden şefaatlerini niyaz ederiz. Amin.

Kaynak: Mustafa Eriş, Altınoluk Dergisi, 1995 - Kasım, Sayı: 117, Sayfa: 026

AMR BİN AS (R.A.) KİMDİR?

https://www.islamveihsan.com/amr-bin-as-r-a-kimdir.html

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

  • Maaşaallah

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.