Abdülhamid İbn Türk Kimdir?

Cebir ilminin kurucularından olduğu kabul edilen Abdülhamid İbn Türk kimdir? Eserleri nelerdir?  İbni Türk denmesinin sebebi nedir? Abdülhamid İbn Türk kısaca hayatı...

Ebü’l-Fazl Abdülhamîd b. Vâsi‘ b. Türk el-Huttelî el-Hâsib

Cebir ilminin kurucularından olduğu kabul edilen İslâm matematikçisi.

İBNİ TÜRK DENMESİNİN SEBEBİ NEDİR?

Kendisinin ve yine bir matematikçi olan torunu Ebû Berze’nin taşıdığı İbn Türk künyesinden Türk asıllı olduğu tahmin edilmektedir. Doğum tarihi belli değildir. Hicretin II. veya III. asırlarında yaşadığı sanılmakta, bir rivayete dayanılarak da Halife Vâsik’ın ölümü (233/847) sırasında sağ olduğu ileri sürülmektedir. Çeşitli kaynaklarda nisbesinin değişik yazılmış olması sebebiyle doğduğu veya yaşadığı şehir de kesinlikle bilinmemekte, bu yerin Hazar denizinin güneyindeki Gîlân yahut Çin Türkistanı’nın batısındaki Huttal olduğu sanılmaktadır.

CEBİR İLMİ

İbnü’n-Nedîm’in el-Fihrist’inde (s. 339), Abdülhamîd b. Vâsi‘in künyesi Ebü’l-Fazl şeklinde verilmekle birlikte Ebû Muhammed künyesiyle ananların da olduğu ve biri Kitâbü’l-Câmi fi’l-hisâb, diğeri Kitâbü’l-Muâmelât adını taşıyan iki kitabının bulunduğu kayıtlıdır.

Künyesi hakkında aynı bilgiyi veren ve İbn Türk el-Cîlî olarak tanındığını belirten İbnü’l-Kıftî ise (bk. İhbârü’l-ulemâǿ, s. 155) hesap ilminde çok bilgili ve maharet sahibi olduğunu, bu ilmin mensuplarının daima ondan bahsettiklerini söylemekte, bu iki eserinden başka Kitâbü Nevâdiri’l-hisâb ve Havâssü’l-adâd adlı iki kitabının daha varlığını bildirmektedir; ancak bu iki adın bir tek esere ait olması da mümkündür.

Kâtip Çelebi de Keşfü’z-zunûn’da Abdülhamîd b. Vâsi‘in torunu Ebû Berze’nin dedesi hakkında verdiği, onun cebir ilminin kurucusu olduğuna ve bu konuda Muhammed b. Mûsâ el-Hârizmî’den önce geldiğine dair bilgiyi nakletmekte, arkasından da Ebû Berze’den biraz daha sonra yaşadığı sanılan Ebû Kâmil eş-Şücâ‘ el-Eslem’in, Ebû Berze’yi “gerçekleri saptırıcı” (muhterik) olmakla suçlayan ve cebiri asıl kuranın Hârizmî olduğunu iddia eden sözlerini kaydetmektedir. Ebû Kâmil’in bir kitabı ile Hârizmî’nin iki kitabının Arapça asılları ve tercümeleriyle birlikte bugüne kadar ulaşmış olmalarına karşılık, Aydın Sayılı’nın yayımladığı kısa bir yazısı dışında, ne Abdülhamîd b. Vâsi‘in ne de Ebû Berze’nin eserlerinin elde olmayışı, cebir konusunda ilk kitap yazanın kim olduğunu tesbit etmeyi güçleştirmektedir. Sâlih Zeki’ye göre Abdülhamîd b. Vâsi‘in Hârizmî’den önce yaşadığı kesin olarak bilinmektedir.

Aydın Sayılı ise konuyu geniş biçimde inceledikten sonra, ikisinin aşağı yukarı çağdaş olduklarını ve belki Abdülhamîd b. Vâsi‘in biraz daha önce yaşamış olduğunu, Hârizmî’nin bu ilim dalında öncü olduğu iddiasında bulunmayışının da Ebû Berze’ye hak verdirebileceğini, ancak bugün için yine de kesin bir şey söylenemeyeceğini ifade etmektedir.

ESERLERİ HAKKINDA

Aydın Sayılı bu çalışmasında, Abdülhamîd b. Vâsi‘in bir kitabına ait olması gereken ez-Zarûrât fi’l-mukterinât min Kitâbi’l-cebr ve’l-mukabele li-Ebi’l-Fazl Abdilhamîd b. Vâsi b. Türk el-Cîlî isimli bir parçanın iki ayrı nüshasını (Süleymaniye [Millet] Ktp., Cârullah, nr. 1505, vr. 2a-5a; Süleymaniye Ktp., Hüsrev Paşa, nr. 257, vr. 5b-8a) karşılaştırarak incelemiştir (bu risâlenin Arapça metni ve Farsça tercümesi Ahmed Ârâm tarafından yayımlanmıştır: “Risâleî ez Karni Sivvom-i Hicrî der Cebr u Mukabele”, Mecelle-i İlmî-i Sühan, III/11-12, Tahran 1343 hş.).

ÜÇ TİP İKİNCİ DERECE DENKLEMİ VE ÇÖZÜM YOLU

Aydın Sayılı’nın “Katışık Denklemlerde Mantıkî Zaruretler” şeklinde tercüme ettiği bu yazıda Abdülhamîd b. Vâsi‘, üç tip ikinci derece denklemini sistemli bir yaklaşımla ve geniş açıklamalar yaparak ayrıntılı biçimde çözmektedir. Çözüm için seçtiği metot geometrik yoldur ve Mezopotamya geleneğini devam ettirmekte, formül kullanmadan sözlü anlatımla sonuca varmaktadır. Denklemleri incelemesi, kendinden önce gelenlerden biraz farklı ve sonrakilere yol gösterecek şekildedir. Kitâbü’l-Cebr ve’l-mukabele’de aynı konuyu işleyen Hârizmî’nin ise denklemleri Abdülhamîd b. Vâsi‘ kadar sistemli biçimde ele almadığı ve ayrıntıya girmeden çok kısa bir açıklamayla çözüme vardığı görülmektedir.

Aydın Sayılı bu duruma, Hârizmî’nin konuyu meçhul saymamış, bu sebeple de ayrıntılara girmeye gerek görmemiş olabileceği şeklinde bir yorum getirmekte ve onun ilk cebir kitabını, İslâm dünyasında da Batı dünyasında da cebirin kurucusu olarak kabul edilen Hârizmî’den önce yazmış olabileceği ihtimalinin pek zayıf sayılamayacağı sonucuna varmaktadır.

İbn Haldûn Mukaddime’nin üçüncü cildinde yalnız Hârizmî ile Ebû Kâmil’den bahsetmekte ve muhtemelen Ömer Hayyâm’a da atıfta bulunmaktadır. İbn Haldûn’un zikretmemesine mukabil İbnü’n-Nedîm ile İbnü’l-Kıftî’nin ondan övgüyle bahsetmeleri ve Ebû Kâmil’in de Ebû Berze’nin iddiasını şiddetle reddedip onu Hârizmî’ye rakip gördüğünü belli etmesi, Abdülhamîd b. Vâsi‘in o devrin büyük bir matematikçisi olduğunu kesin olarak ortaya koymaktadır.

Kaynak: islamansiklopedisi.info


BİBLİYOGRAFYA

İbnü’n-Nedîm, el-Fihrist (nşr. Rızâ - Teceddüd), Tahran 1391/1971, s. 339; İbnü’l-Kıftî, İhbârü’l-ulemâ’, Kahire, ts. (Mektebetü’l-Mütenebbî), s. 155; İbn Haldûn, Mukaddime, Kahire 1284 - Beyrut 1399/1979, I, 402-404; Keşfü’z-zunûn, II, 1407-1408; H. Suter, Mathematiker, s. 17-18; Sâlih Zeki, Âsâr-ı Bâkıye, İstanbul 1913, II, 246; Brockelmann, GAL Suppl., I, 383; Sezgin, GAS, V, 236-237, 241-242; Ebü’l-Kasım Kurbânî, Zindegînâme-i Riyâzîdânân-ı Devre-i İslâmî, Tahran 1365, s. 295-299; Aydın Sayılı, Abdülhamîd İbni Türk’ün Katışık Denklemlerde Mantıkî Zaruretler Adlı Yazısı ve Zamanın Cebri: Logical Necessities in Mixed Equations by Abd al Hamîd İbn Türk and the Algebra of His Time, Ankara 1962; a.mlf., “Abdülhamid İbn Vâsi İbn Türk’ün Cebir Konusundaki Bir Yazısı”, VI. Türk Tarih Kongresi (Bildiriler), Ankara 1967, s. 95-100; S. Gandz, “The Sources of al-Khowarizmi’s Algebra”, Osiris, Bruges 1936, I, 264; a.mlf., “The Origin and development of quadratic equations in Babylonian, Greek and early Arabic Algebra”, Osiris, Bruges 1938, III, 515-516; D. Pingree, “Abdal-Hamid b. Vase”, EIr., I, 111.

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.