138 Yıllık Ata Mesleğini Terk Etmediler

Tekirdağ'da 138 yıldır ata mesleğini icra eden "Bıçakçı" ailesinin son ustası Murat Bıçakçı, mesleğini devam ettirmesi için 15 yaşındaki oğlunu yetiştiriyor.

Tekirdağ'da 138 yıldır ata mesleğini icra eden "Bıçakçı" ailesinin son ustası Murat Bıçakçı, dedelerinden miras kalan mesleği gelecek kuşaklara aktarmak için üniversiteye hazırlanan 15 yaşındaki oğlunu bir yandan da çırak olarak yetiştiriyor.

Bıçakçı ailesi, Tarihi Rüstem Paşa Bedesteni'nde 25 metrekarelik dükkanda yaklaşık 1,5 asırdır soyadlarını aldıkları bıçakçılık mesleğini sürdürüyor.

Dedelerinden kalan meslek ile ekmek parasını kazanan Murat Bıçakçı'nın oğlu Alaattin Bıçakçı, bir yandan eğitimine devam ediyor diğer yandan da ata mesleğini sürdürmek için çıraklık yapıyor.

Boş zamanlarında dükkana gelen genç, bileği taşının başına geçerek müşterilerin getirdiği bıçakları keskin hale getiriyor.

Alaattin Bıçakçı, 4 kuşaktır ailesinin bıçakçılık mesleğini sürdürdüğünü söyledi.

Hedefinde önce lise eğitimini başarıyla tamamlamak ve hedefindeki üniversiteyi kazanmak olduğunu anlatan Bıçakçı, akademik hayallerini gerçekleştirmenin yanında aile mirası bıçakçılığı da öğrenmek için çaba sarf ettiğini belirtti.

Bıçakçı, 138 yıl önce büyük dedelerinin bu işi yaptığını, babasının da 30 yıldır bıçakçılık mesleğini sürdürdüğünü ve kendisinin de beşinci kuşak olarak ata mesleğini devam ettirmek istediğini kaydetti.

Bıçakçılık mesleğine gençlerin ilgi göstermediğini, bu nedenle ata mesleğine sahip çıkmak istediğini ifade eden Bıçakçı, "Liseyi bitirdikten sonra hedefim üniversiteyi kazanmak. Mutlaka eğitim hayatıma devam etmek istiyorum ancak dedelerimden miras kalan bu mesleği de öğreneceğim. Şu an çıraklık yapıyorum ama usta olmak için de gayret gösteriyorum. Hobi olarak bile olsa bu mesleği devam ettireceğim ve ben de çocuklarıma bu mesleği öğreteceğim." diye konuştu.

Kaynak: AA

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.